Images

Albert Einstein’dan 10 Hayat Dersi

1. Merakınızın peşinden gidin

"Benim özel bir yeteneğim yok. Yalnızca tutkulu bir meraklıyım."

Sizin merakınızı çeken nedir? Neyi en çok merak ediyorsunuz? Benim merak ettiğim neden bazı insanların başarılı olup bazılarının olamadığıdır. Bu yüzden yıllarca başarı üzerine çalıştım. Merakınızın peşinden giderseniz başarıya ulaşırsınız.

2. Azim paha biçilmezdir

"Çok zeki olduğumdan değil, sorunlarla uğraşmaktan vazgeçmediğimden başarıyorum."

Belirlediğiniz yolun sonuna ulaşacak kadar sabırlı mısınız? Posta pullarının gideceği yere varasıya kadar mektuba yapışıp kalmasından ötürü çok değerli olduğu söylenir. Posta pulu gibi olun ve başladığınız işi bitirin.

3. Bugüne odaklanın

"Güzel bir kızı öperken düzgün araba kullanan birisi, öpücüğe hak ettiği dikkati vermiyor demektir."

İki atı aynı anda süremezsiniz. Bir şeyler yapabilirsiniz ama her şeyi yapamazsınız. Şimdiye odaklanın ve bütün enerjinizi şu anda yaptığınız işe verin.

4. Hayal gücü güç verir

"Hayal gücü her şeydir. Sizi bekleyen güzelliklerin önizlemesi gibidir. Hayal gücü bilgiden daha önemlidir."

Hayal gücünüz geleceğinizi belirler. Einstein şöyle der: ‘Zekanın gerçek göstergesi hayal gücüdür, bilgi değil’. Bu yüzden hayal gücünüzün hantallaşmasına izin vermeyin.

5. Hata yapın

"Hiç hata yapmamış bir insan yeni bir şey denememiş demektir."

Hata yapmaktan korkmayın. Eğer nasıl okuyacağınızı bilirseniz hatalar sizi daha iyi bir konuma getirebilir. Başarılı olmak istiyorsanız yaptığınız hataları üçe katlayın.

6. Anı yaşayın

"Ben geleceği hiç düşünmem, ne de olsa gelecektir."

Geleceği ayarlamanın tek yolu olabilidiğiniz kadar şimdide olmaktır. Şu anda dünü ya da yarını değiştiremezsiniz. Önemli olan tek an şimdidir.

7. Değer yaratın

"Başarılı olmaya değil, değerli olmaya çalışın."

Zamanınızı başarılı olmak için harcamayın, değerler yaratın. Eğer değerli olursanız başarı kendiliğinden gelecektir.

8. Farklı sonuçlar beklemeyin

"Delilik: Aynı şeyleri tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemek."

Hergün aynı rutinde yaşayarak farklı görünmeyi bekleyemezsiniz. Hayatınızın değişmesini istiyorsanız kendinizi değiştirmelisiniz.

9. Bilgi deneyimden gelir

"Bilgi malumat değildir. Bilmenin tek yolu deneyimlemektir."

Bir konuyu tartışabilirsiniz ama bu size sadece felsefi bir anlayış kazandırır. Bir konuyu bilmek istiyorsanız onu deneyimlemelisiniz.

10. Kuralları öğrenin, daha iyi oynayın

"Oyunun kurallarını öğrenmek zorundasınız. Böylece herkesten iyi oynayabilirsiniz."

Yapmanız gereken iki şey var. Birincisi oynadığınız oyunun kurallarını öğrenmek. İkincisi ise oyunu herkesten iyi oynamayı istemek. Bu iki şeyi yaparsanız başarı sizinle olur!
Images

Olumlu Düşünmek ve Sağlık

    Düşüncelerimizde olumluyu yakaladıkça, söylemlerimizde olumlu ifadeler kullandıkça, yaklaşımlarımız ve hayatımız daha iyiye doğru gelişecektir. Olumlu düşünen kişilerin psikolojileri; buna bağlı olarak bedenleri de sağlıklı olur. Psikolojik ve bedensel yönden sağlıklı insanın, hayat kalitesi de doğal olarak yükselir.
      Yıllar önce bir televizyon programında Halit Akçatepe ile yapılan bir röportajı izlemiştim. Ona genç kalmayı nasıl başardığı sorulduğunda, bir gün olumlu düşünmeye karar verdiğini, aldığı bu kararı her zaman uyguladığını, bu yüzden genç kalabildiğini söylemişti. Gerçekten de yaşıtlarına oranla oldukça genç görünüyordu. Olumlu düşünce yeteneğini kazanmış ve tüm düşüncelerine uygulamıştı. Sonuç ortada.
     Neden onun yaptığını yapamayalım? Neden biz de olumlu düşünme alışkanlığı kazanmaya başlamayalım? Nasıl yapıldığını biliyoruz. Hele bir de olumlu düşünme yeteneğimizi geliştirirken, örnek alabileceğimiz insanlar varken. Çevremizdeki iyimser insanları tespit ederek, onları model almamız mümkünken. Her şey daha kolay olmaz mı? Başkalarının hayatlarından ders almalı, sağlıklı öğütleri dinlemeliyiz. Biliyorsunuz, dünyaya sadece bir kere gelme hakkımız var. Bu yüzden nasıl düşüneceğimizi seçmek bize kalmış. İyi ya da kötü, eğri ya da doğru; eğer bir yetişkinsek, tüm düşüncelerimizi biz seçer ve sonuçlarını biz yaşarız.
         Düşüncelerimizin, inançlarımızın birer kıyafet olduğunu hayal edelim. Doğduğumuz andan itibaren çok çeşitli elbiseler giydirildi bizlere, başımıza birbirinden farklı şapkalar takıldı, kim bilir kaç ayakkabı, terlik, çizme, eldiven, atkı… eskittik bu yaşımıza kadar. Anne babamız, kardeşlerimiz, dedelerimiz, ninelerimiz ve kim bilir daha kimler yeni kıyafetler giydirdi üzerimize. Seçme hakkımız yoktu, beğenip beğenmeme lüksümüz de. Böyle bir lüksümüz olsa da konuşma becerimiz yoktu henüz, istediklerimizi alıp giyme gücümüz de. Sonunda dolabımız değişik bir yığın kıyafetle dolmaya başladı, severek ya da sevmeyerek giydiğimiz, renklerini beğendiğimiz ya da beğenmediğimiz, tarzımızı yansıtan ya da yansıtmayan. Büyüdükçe öz bakım becerilerimiz gelişti. Tek başına giyinip çıkarmaya başladık kıyafetlerimizi. Bazen uyumlu giyindik, çevremiz tarafından beğenildik, bazen de “Ne bu hal! altı Kasımpaşa üstü Şişhane” denildi bizlere. Çok giysimiz vardı dolabımızda. O kadar çoktu ki, ne giyeceğimize karar veremiyorduk. Çünkü çocuktuk.
         Şimdi büyüdük. Dolabımızı yenilemek, eski, kötü, yırtık, bizi dalayan, modası geçmiş, rahatsız kıyafetlerimizden kurtulmak; yerine giydiğimizde kendimizi güzel, rahat, şık hissettirecek yeni kıyafetler edinmek artık elimizde. Belki de bir yakınımızın eskidiği halde bizde çok iyi duran, bize yakıştığına emin olduğumuz kıyafetlerini de kullanabiliriz. Yetişkiniz, kendi kararımızı kendimiz verebiliriz.
          Nerede, nasıl giyinmek gerektiğini zaten biliyoruz. Bir iş görüşmesine, düğüne ya da spor salonuna giderken farklı giysilere ihtiyaç duyacağımızı da. Dolabımızda her aktiviteye uygun bir kıyafetimiz varsa, giyinip çıkmanın kolay olacağının da. Eğer uygun kıyafet bulamazsak, acilen ihtiyaçlarımızı karşılamalı ve işimizi kolaylaştırmalıyız. Duruşumuza en uygun kıyafetler dolabımızda hazır bulunmalı. Dergilerden, kataloglardan, moda programlarından, mağazalardan, kendi tasarımlarımızdan, belki de bir filmdeki aktör ya da aktristin giysisinden esinlenerek dolabımız için en uygun şeyleri seçebilir ya da üretebiliriz.

Beden-Zihin-Ruh
Beden Zihni İlişkisi

           İnsan; beden, zihin (duygu ve düşünceler) ve ruh olarak bir bütündür. Eğer bir yerimiz ağrıyorsa, bu gösterdiğimiz performansı etkiler. Bir konuşma yaptığımız sırada dişimizin ağrıdığını hayal edin. Bu durumda konuşmaya başladığımız ilk performansı sürdürebilir miydik? Tuvalet ihtiyacımız hat safhaya çıktığında, gelen bir telefonda rahat konuşabilir miydik? Bedenimiz zihnimizi etkiler ve onlar bir bütün olarak hareket eder. Bu yüzden bedeninize iyi bakın, ona iyi davranın, onu sevin, onaylayın, kabullenin, sağlıklı oldukları ve size yardımcı oldukları için tüm organlarınıza tek tek teşekkür edin ve olumlu düşünme basamaklarını sağlamca örmeye devam edin.
Zihinsel - Bedensel Rahatsızlıklar
          Kendimize, çevremizdekilere ve hayatın tüm içeriklerine karşı ne kadar olumlu bir düşünme yapısı geliştirirsek, bedenimizde o kadar sağlıklı olur. Çünkü zihnimiz bedenimizi etkiler. Madde bağımlılarını düşünün. Kullandıkları maddenin kendilerine zararlı olduğunu bilirler. Bedenlerinde hasara yol açtığını görürler. Çevreleri tarafından maddeyi bırakmaları yönünde baskı yapıldığı halde, kendi istemediği müddetçe ondan kurtulamazlar. Önemli olan bağımlının ne düşündüğü, onun zihinsel yönden nasıl bir tutum takındığıdır, çevresinin değil. İş, sadece bir karara bakar ve ancak o kararı aldığında, o maddeden kurtulmayı başarır. Bedensel tüm rahatsızlıklar da, aslında zihinsel kaynaklıdır. Doğru okudunuz, emin olun. Nasıl yani? diye düşünebilirsiniz.
          Baş, boyun ve sırt ağrıları, migren, ülser, bayılma, titreme, alt ıslatma, kellik, terleme, kaşıntı, sivilceler, kabızlık, verem, güçsüzlük, tırnak yeme, şişmanlık, anoreksiya, öksürük, kulak çınlaması, gastrit, kurdeşen, yorgunluk, astım, uçuklar, boğaz kuruluğu, çarpıntı, aritmi, guatr… bu rahatsızlıkların psikolojik rahatsızlıklara bağlı olduğunu zaten duymuşsunuzdur. Omurga rahatsızlıkları, yüz felci ve diğer felçler, zatürre, zona, varis, sıtma, siğiller, sinüzit, salgı bezi rahatsızlıkları, sağırlık, romatizma, safra kesesi taşları, Parkinson, nasırlar, mantarlar, lösemi, koma, kıllanma, kolestrol, astigmat, miyop, alerjiler… bu ve diğer tüm rahatsızlıkların da aslında zihinsel olduğunu biliyor muydunuz?
          Bir ayı, ininde zamanla ortaya çıkan koku yüzünden, sürekli inini değiştirir dururmuş. nereye gidip yerleşse orası da zaman içinde kokmaya başlar, bu yüzden dayanamaz kendine yeni bir in ararmış. Bir gün bu durumu fark eden yaşlı bilge ayı ona şöyle demiş: “İn değiştirmekle, gerçekte hiçbir şey değiştirmiyorsun. Rahatsız olduğun o koku, inden değil, senden geliyor.”
          Her birimiz belli bir yaşa ulaştık. Kimimiz 15, kimimiz 32, kimimiz 47 yaşında. Bu yaşa kadar ne badireler atlattık, ne sınavlardan sağ çıktık, ne travmalar yaşadık, ne kayıplara üzüldük… ya da şahit olduk etrafımızda. Bizi acımasızca eleştirip yerden yere vuranlar da oldu, düştüğümüz zaman elini uzatıp kaldıran da. Tekme yediğimiz, aldatıldığımız, kandırıldığımız da oldu ya da bunları biz yaşattık başkalarına. “Hayatımı yazsam roman olurdu.” sözünü ne sık duyarız çevremizdeki insanlardan, kimi zaman biz kullanırız bu deyişi geçtiğimiz yolların bizden neler çaldığını veya bize neler kattığını anlatmak için. Hayat tam da budur aslında. Hayat bir bütündür eğrisiyle doğrusuyla. Ailesi tarafından sokağa atılan, kimseye güvenmemeyi öğrenir, öğretmeni tarafından aşağılanan okulu bırakır bazen, tecavüze ya da saldırıya uğrayan hayata kötü bakmaktan alı koyamaz kendini. Yaşadığımız tüm deneyimler, öğrendiğimiz tüm bilgiler sonucu her birimizin farklı düşünceleri, farklı inançlar, farklı tutumları oluşmaya başlar. Bu noktada başlar bedensel rahatsızlıklar. Takındığı zihinsel tutumdur kişiyi rahatsızlandıran ve farkına varılmaz bunun çoğu zaman.
        İyileşmek için bilinçdışına yönelmek, ona gönderdiğimiz olumsuz kalıpların farkına varmak, inançlarımızı sorgulamak, onlar üzerinde çalışmak, iyi olanları saklamak, zararlı olanları atmak gerekir. Zararlı düşüncelerden kurtulalım. Onları bırakalım gitsinler, gitmelerine izin verelim. Onlardan özgürleşelim. Verdiğimiz emeklerin karşılığı, hem bedenen hem zihnen hem de ruhen sağlığa kavuşmak olacak.
Zihin- Beden İlişkisi
      Eğer herhangi bir rahatsızlığınız varsa, emin olun o rahatsızlığınız size bir mesaj vermeye çalışıyordur. O rahatsızlığın olduğu bölgeyi konuşturun. Onu dinleyin, size ne demek istediğine kulak verin. Diyelim ki başınız ağrıyor. Baş ağrınızın ne anlatmaya çalıştığını yakalamaya çalışın. Baş ağrısının en önemli nedenlerinin “İtirazlar, kabul zorlukları, korkular, acımasız özeleştiriler ve değersizlik hislerinizde ki artışlar” olduğunu göreceksiniz.
       Sivilce veya akneleriniz mi var? Muhtemelen size “Kendini kabul et, kendini onayla, kendinle barışık ol, kendini sev, öfkeni kontrol et.” dediklerini duyarsınız.
     Alkol bağımlısı mısınız? Bağımlılığınızı konuşturduğunuzda, muhtemelen “Kendini yararlı hissedeceğin alanlara yönel, yetersizlik hislerinden, aşağılık komplekslerinden kurtulmanın yollarını ara, kendini reddetmeyi bırak ve kendini onayla, hayatına yeni anlamlar kazandır.” diyordur.
        Ayak rahatsızlıklarınız mı var? “Gelecekle ilgili kaygılarından kurtul, hayata neşeyle bak, olumlu düşün, ilerlemek için kendine güven duy.” dediğini duyabilirsiniz.
Örneğin, “Makamına güvenerek beni gaddarca eleştiriyor. Tabi biliyor ona bir şey diyemeyeceğimi ondan yapıyor. Aslında burama kadar (gırtlak bölgesini işaret ederek) geldi, sanki bir yumruk var boğazımda, konuşamıyorum. Ağzıma geleni saymak istiyorum; ama hep kendimi tutuyorum.” diyenlerin daha çok boğaz, boğaz çevresi, ağız hastalıklarından kaçamadığını; ailesine, eşine dostuna güvenmeyen, kendini hayatta yalnız ve korumasız hissedenlerin ya da iletişim problemi yaşayanların çoğunlukla deri rahatsızlıklarıyla mücadele ettiğini, öfke ve intikam planlarının ağız kokusuna neden olduğunu biliyor muydunuz?
Aklınıza gelebilecek tüm rahatsızlıklar, size bir mesaj iletmeye çalışıyor ve size o rahatsızlığa eğilmek, bedeninizin ne anlatmaya, ne göstermeye çalıştığını kavramak düşüyor. Olumlu düşünme üzerinde çalıştıkça, onu hayatınıza uyarladıkça bedensel rahatsızlıklardan kurtulduğunuzu göreceksiniz. Söylediklerime inanmıyorsanız, deneyin, inanmaya başlayacağınıza eminim.
Ruhsal boyut
     Bireyin bir diğer boyutu ise ruhsal; yani tinsel yönüdür. Ancak bu üç boyut dengelendiğinde, bütünsel olarak sağlıklı işlediğinde kişi mutlu olabilir ve içinde bulunduğu anın farkına varabilir. Bu sebeple kişi, bedenine kulak vermeli, onun dilini anlamayı öğrenmeli, ona iyi davranmalı; duygularının ayırtına varmalı, düşüncelerini olumlu hale getirmeli, geçmişten getirdiği zararlı şeyleri kendinden uzaklaştırmalı; tarafsız bir gözle hayatı ve olayları yorumlama yeteneğini geliştirmeli, üçüncü gözünü açmanın, beşinci boyuttan bakmanın yollarını aramalıdır. 


Psk.Tuğba DEMİRÖZ
Images

Olumlu Düşünme Alışkanlığı Kazanmada Karar-Sistem İlişkisi

  Olumsuz (çarpık, yanlış, kötümser…) düşünce alışkanlıklarından kurtulmak ve olumlu düşünme alışkanlığı kazanmak için, öncelikle olumsuz düşünce alışkanlıklarının farkına varmak gerekir. Farkına varamadığınız bir şeyi değiştiremezsiniz. Ancak farkına vardığınız şeyleri, değiştirilmesi gerektiğine inanırsanız, değiştirebilirsiniz.

   Olumlu düşünmeye başlamak için önce niyet etmek, sonra karar vermek, daha sonrasında ise alınan kararın arkasında ısrarla durmak gerekir. Herhangi bir karar verildikten sonra, kararı veren birey, iki sistemle mücadele etmek durumunda kalır. Bu sistemlerden biri İç Sistem, diğeri ise çevre; yani Dış Sistem’ dir. Daha iyi anlaşılması için, önce İç Sistem’in ne olduğunu ve nasıl çalıştığını bir örnekle anlatmak istiyorum. 




İç Sistem (Bilinç)’in İşleyiş Mekanizması:

1'nci Adım: Birey kendi İç Sistem’inde dengesizlikler, çarpıklıklar, yanlışlıklar, zararlı düşünce kalıpları, yanlış etiketler… olduğunu bir yolla –okuduğu kitaplardan, katıldığı eğitimlerde edindiği bilgilerden, kendisine yöneltilen eleştirilerden – olumsuz düşündüğünün ve bu düşünce şeklinin kendini sınırladığının, bir şekilde farkına varır.

2'nci Adım: İç sistem’ini düzenlemek için, yeni bir karar alma niyetine girer.

   Örneğin, “Olumsuz düşünmek bana ciddi anlamda zarar verdi. Nice teklifi sırf bu düşünme şeklim yüzümden geri çevirdim. Benim olmaz dediğim işleri, başkaları yaptı ve hiç de zannettiğim gibi olmadığını gördüm. Bu düşünme şeklimden vazgeçmeli ve bir şekilde olumlu düşünme alışkanlığı kazanmanın yollarını aramalıyım.”

Images

Düşüncelerinizin Kölesi mi yoksa Efendisi misiniz?

Düşüncelerinizi Doğru Programlayın

             Televizyon kanalları ve gazeteler; değil çocukların, yetişkinlerin bile üstesinden gelemediği, tüm dünya insanlığını felakete sürükleyen konularla dolu. Savaş, hırsızlık, cinayet, şiddet, cinnet, tecavüz, dayak, işkence, intihar… Bir de büyük şehirlerdeki yaşam koşullarının getirdiği yoğun stres de eklenince depresyon kaçınılmaz oldu. Eczaneler antidepresan; dünya depresif, yılgın, bıkmış, yorgun insanlar bahçesi. Kafalarda yüzlerce sorun, binlerce soru ve uçuruma sürüklendiğini göremeyen insanlık.
             Her şey önce düşünceyle başlar, sonra eyleme dönüşür. Uçak gökten zembille inmedi, on binlerce kilometre uzaklıkla görüntülü konuşmak önce düşüncede mümkün kılındı. Düşünmeden eylem olmaz.
Düşünmek, hayvan ve insanlara verilen en büyük bağışlardan biridir. İnsana ekstra olarak ne bilip bilmediğini bilme, düşündükleri üzerinde düşünebilme yetisi de verilmiştir. Ne mutlu ki düşünebiliyoruz.

          
Eylemsiz düşünce ise mümkündür. Bilindiği gibi her düşünce harekete dönüşmeyebilir. Düşünür; ama düşündüğümüzü yapmayız, aklımıza bir fikir gelir; fakat uygulamayız. Ya hayvanlar, onlar öyle mi? Hayvan bir şeyden korkarsa ya o şeye saldırır ya da o şeyden kaçar. İnsan ise çok zengin bir davranış repertuarı sergileyebilir. Örneğin, korktuğu şeyden kaçabilir, korkusuyla yüzleşebilir, korktuğu şeye iyi davranabilir, hatta sarılıp öpebilir onu, düşüncelerinin tamamen zıttı istikamette davranabilen tek varlıktır insan.
Images

Çekim Yasası İle İlgili merak ettikleriniz.

Sizce neden dünya nüfusunun % 1'i, dünyadaki toplam maddi gelirinin % 96'sını kazanıyor? Tesadüf olduğunu mu düşünüyorsunuz? Hayır değil!

 Amerika şu sıralar "The Secret" filmi, kitabi ve VCD'leriyle sarsılıyor. Geçenlerde Remzi Kitabevi'nde turlarken, Nil Gün adlı bir yazara ait "Çekim Yasası" isimli bir kitap elime geçti. Bir arkadaşım almam için ısrar ediyordu. Kitabı alıp incelediğimde fark ettim ki, New York'tayken ünlü kadın talk show ustası Oprah Winfrey Show'da izlediğim "The Secret" kitabının yazarının söyleşisinde de, hemen hemen aynı düşünceler üzerine yoğunlaşılmıştı.

 Her şey o kadar basit ki... Her neye inanmak isterseniz ona inanın. Ama bilgi çağında olduğumuzu unutmayalım, bugün tek bir bilgi ile servet kapıları ya da amansız hastalıkların sırları çözülüyor. O yüzden ben herşeyi değerlendirmek gibi bir görev edindim... O yüzden bu metni sizlerle paylaşmak istedim. Karar ve hayat sizin; neye inanmak, kendinizi nereye konumlamak istiyorsanız, bunu siz yaparsınız.
Bana sormayın, bence "sky is the limit"....
Rhonda Byrne;
"THE SECRET"
Sır: Çekim Yasası



Başınıza gelen herşeyi, siz hayatınıza çekiyorsunuz ve hepsi zihninizde tuttuğunuz suretlerden dolayı size geliyor ve bu durum da sizin düşüncelerinizden kaynaklanıyor. Ne düşünürseniz, onu kendinize çekersiniz. Eskinin bilge insanları bunu bilirlerdi.
Mesela Babilliler, bunu hep bilirlerdi.

Ama bilenler toplumun küçük "seçkin" bir kısmıydı.
Sizce neden dünya nüfusunun % 1'i, dünyadaki toplam maddi gelirinin % 96'sını kazanıyor? Tesadüf olduğunu mu düşünüyorsunuz? Hayır değil!

Düzen böyledir, onlar birşeyleri anlamışlardır. Onlar "sır"rı biliyorlar.
Kendinizi bir mıknatıs gibi düşünürseniz (hepimiz biliriz ki mıknatısın bir çekim gücü vardır çekim yasası da "Benzerler birbirini çeker" der).
Burada bir düşünce düzeyinden bahsediyoruz.
Images

Sağlık Olsun..

Öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlama, yarım saat erkene kurulsun saatin.
Kedi gibi gerin, ohh ne güzel yine uyandım, diye sevin.
Pencereni aç, yağmur da olsa fırtına da olsa nefes al derin derin
Yüzüne su çarpma adamakıllı yıka yüzünü serin serin
Geceden hazır olsun yarın ne giyeceğin.
Ona harcayacağın vakitte bir dilim ekmek kızart

Çek kızarmış ekmek kokusunu içine
Bak güzelim kahvaltının keyfine..

Ayakkabıların boyalı olsun kokun mis
Önce sana güzel gelsin aynadaki siluetin
Çık evinden neşeyle karşına ilk çıkana gülümse aydınlık bir gün dile
Sonra koş git işine dünden önceki günden
Hatta daha da eskiden yarım ne kadar işin varsa hepsini tamamla
Ohhh şöyle bir hafifle...

Bir güzel kahve ısmarla kendine seni mutlu eden sesi duymak için alo de
Hiç işin olmasa da öğle üzeri dışarı çık
Yağmur varsa ıslan güneş varsa ısın hatta üşü hava soğuksa
Yürü yürürken sağa sola bak öylesine değil görerek bak
Çiçek görürsen kokla köpek görürsen okşa çocuk görürsen yanağından makas al..
Sonra şöyle bir düşün kimler sana yol açtı
Sen çok dar da iken kimler seni ferahlattı
Hani kapını kimsenin çalmadığı günlerde kimler kapını tıklattı?

Ne kadar uzun zamandır aramadın onları değil mi?
Hadi hemen uğrayabilirsen uğra arayabilirsen ara
Hatırlarını sor öyle laf olsun diye değil kucaklar gibi sor..

Bu sadece onların değil senin de yüreğini ısıtacak yüzünde güller açtıracak..
Günün güzeldi değil mi? Akşamın da güzel olsun..
Yemeğin ne olursa olsun masanda illaki kumaş örtü olsun..
Saklama tabakları bardakları misafire
Sizden ala misafir mi var bu dünyada...
Ailecek kurulun sofraya öyle acele acele değil vazife yapar gibi hiç değil
Şöyle keyife keyif katar gibi lezzete lezzet katar gibi
Eksik bıraktıklarını tamamlar gibi tadına var akşamının..

Gece evinde dostların olsun
Sohbet mezen kahkahan içkin olsun
Arkadaşım hayat bu daha ne olsun?

Ama en önce ve illa ki sağlık olsun!

[ Can YÜCEL ]
Images

Mutsuzluk Tembellikten Beslenir.

Son yıllarda insanoğlunun mutsuzluğu mu arttı yoksa bu konuda farkındalık mı oluştu?

Herkes mutlu olmak istiyor ama olamıyor. Kimileri bakış açısını değiştiremiyor, kimileri ise mutsuzluktan besleniyor. Habertürk’ten Ceyda Erenoğlu’nun haberine göre; Peki mutlu olmak ve mutsuzluktan uzak kalmak için ne yapmak gerekiyor?

10 yıl öncesiyle karşılaştırıldığında, günümüzde; çatışma ve stres kadar, yeni mutlulukların da arttığına dikkat çeken İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Konsültasyon-Liyezon Psikiyatrisi Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Sedat Özkan, bunu içinde bulunduğumuz çağın güzel ve özel bir yönü olarak görmek gerektiğini dile getiriyor. Prof. Dr. Özkan'a göre,mutsuzluktan çok insanoğlunun gündemi artıyor ve bu durumstresin fazlalaşmasına neden oluyor.

ÇAĞA AYAK UYDURMAK TEMEL ŞART!
Günümüzde, çağa ayak uyduran insan, 'mutlu insan' olarak değerlendiriliyor. Çağı yakalayamayanlar ise hem kendileriyle hem de çevreleriyle çatışmaktan kurtulamıyor. "Eskiden köyde yaşayan ve ömrünü 20 kilometrekarelik alanda geçiren insan da kendince mutluydu" diyen Prof. Dr. Özkan; bunun, bu kişilerin başka dünyaları tanımamasından ve farkındalıklarının az olmasından kaynaklandığını söylüyor. Özkan'a göre, farkındalığın çoğalması hem mutluluğu hem de mutsuzluğu artırıyor. Günümüz insanı çok fazla uyaranla karşılaşıyor. Alışılmadık, tanınmayan ve nasıl başa çıkılacağı bilinmeyen uyaranlar şokların yaşanmasına neden oluyor. Televizyonda dünyanın her yerindeki gelişmeleri izleyen, bilgiye ve teknolojik çağa anında uyum sağlama kabiliyeti olan insan sorunlarla daha kolay baş ederken, bir diğeri yüklerin ve sorunların üstesinden gelemediği için ağırlıkların altında ezilmekten kurtulamıyor.