Her kim olursa olsun,
istediğin kişi olabilseydin eğer kim olmayı isterdin?
Eğer hiçbir sınırı ön
yargı veya sana isteklerinin abartılı, aşırı gülünç ya da ölçüsüz olduğunu
söyleyen kimse olmasaydı?
Yani eğer kim olursa
olsun, istediğin kişi olabilseydin ve önünde bütün yollar ve kapılar açık
olsaydı kim olmayı isterdin?
Çekim yasasını
duydunuz ancak hayatınıza geçirmekte zorlanıyorsanız, kendinizle ilgili
sıkıntıları nasıl çözeceğiniz bilemiyorsunuz, hep aynı şeyleri yaşıyorsanız,
hep aynı sorunları ve hep aynı tip kişileri hayatınıza çekiyorsanız bu konuda
çalışma yapıp hep bir yerlerde takıldıysanız o zaman bu yazıyı okumaya devam edin.
Belki bir vakit vardır ki;
Uyanışı gerektirir.
İşte bu vakit şimdi gelmiştir.
BUDDHA
Yaratan
dünyayı yaratırken bir sistem kurmuştur. Sitemin binlerce yıldır kesintisiz
işlemesini sağlayan şey ise onun düzen için koymuş olduğu kurallar dizinidir.
Çekim yasası da bu kurallar dizininden bir tanesidir.
Çekim
yasası yaşamımızdaki tüm olup bitenlerin bilinçaltındaki inançlarımız yüzünden
size yöneldiği ilkesine dayanır.
Evet;
hayatınızdaki tüm olup bitenlerin sizin bilinçaltınızdaki inançlarınız
yüzündendir. İnançlarınızın bulunduğu yer ise bilinçaltınızdır. İçerisinde
bulunduğunuz ruh halinizin altında içinizdeki bilinçaltı kayıtlarınız vardır.
Bunu
ilk kez duyan kişiler hemen tepki veriyorlar.
“
Yaşamımdaki sıkıntıları üzüntüleri ve cezalandırmayı ben mi hayatıma çekiyorum.
Ben manyak mıyım?”
Evet
ne yazık ki hayatınızdaki her şeyden siz sorumlusunuz. Hatta bunu yaratan
kutsal kitabımız Kuran da bir ayetle açıklamış.
“Başınıza ne musibet geldiyse kendi ellerinizle kazandıklarınız
yüzündendir. Oysa bir çoğunu da bağışlıyor.” 42/Şura
“(Ey insanoğlu!) sana
gelen her iyilik Allah'tandır, sana ne kötülük dokunursa kendindendir. Ey
Muhammed! Biz seni bütün insanlara bir elçi olarak gönderdik. Buna şahit olarak
da Allah yeter. “ 79/Nisa
Anlamanız
gereken konu şu; hayat seçimlerden ve deneyimlerden oluşur. Seçimlerinizi
bilinçli yada bilinçsizce yaparız. Bilinçli seçimlerde istediğimiz şeyleri
hayatımıza çekerken, bilinçli olmayan seçimlerimizle de istemediğimiz pek çok
şeyi hayatımıza çekeriz.
Örneğin
bir yere seyahat etmeye niyetlendiğinizde, ulaşım aracı olarak, otobüs, tren,
otomobil yada uçaktan birini seçmek bilinçli bir seçimdir. Seyahatte
istediğimiz konfora ve imkânlarımıza göre uygun olan aracı seçer ve istediğimiz
konforda seyahat ederiz.
Bilinçsiz
seçim ise herhangi bir seçim yapmadan başkalarının düşüncelerinin etkisi
altında kalarak yaptığımız seçimlerdir. Burada toplumun yapısı, toplumun
düşünüş biçimi ve toplumun inanç kriterleri çok büyük yer tutmaktadır. Özellikle
etrafımızdan farkında olmadan satın aldığımız düşünceler bizim hayatımızı
yönlendirme üzerinde çok büyük etki etmektedir.
Hayatımızda
sürekli sıkıntı ve rahatsızlıklar geliyorsa bunun en büyük nedeni kendimizle
ilgili duyduğumuz suçluluk duygusudur.
Aile yapısı ve toplumsal kurallar nedeniyle yapmamız gerektiğini
düşündüğümüz halde yapmadığımız davranışlar nedeniyle hissettiğimiz duygular
bizim en büyük düşmanımızdır. İçten içe duyduğumuz suçluluk duygusu bizim
hayatımıza sıkıntı ve cezalandırmayı çeker.
Kâinatta
suç ve ceza kavramı vardır. Bir yerde suç varsa o suçun etkisini yok etmek için
karşılığında ceza olmak zorundadır. Ceza insanın vicdanını rahatlatır.
Birisini
kontrol etmeye çalışıp edemediğimizde veya bizim istediğimizin tersine bir
şeyler yaptığında eğer o anda ona karşı yaptırımımız yoksa onu suçlar ve
içimizden öfke ve kızgınlık kabararak onun canını yakarak cezalandırmak
isteriz. Bu bizim ortak bilinçten aldığımız bir durumdur.
Bu
konuyu kendimize çevirdiğimizde işte o zaman neden sürekli sıkıntı çektiğimizi
ve kendimize neden eziyet ettiğimizi anlama şansına sahip oluruz. Eğer sürekli
aynı tarz olayları başımıza çekip sürekli sıkıntı ve eziyet içindeysek bunun
tek sebebi kendimizi suçlu hissetmemiz ve kendimize olan öfke ve
kızgınlığımızdır.
Geçmişte
yapmış olduğumuz bir hata, söylemiş olduğumuz bir söz veya yapmamız gerekipte
yaptığımız bir olay nedeniyle kendimizi suçlu hissettiğimizde vicdanımızın
rahatlaması için hayatımıza cezalandırmayı çekeriz. Tabii ki kendimize karşı
hapis cezası uygulayamayacağımız için başımıza sıkıntı veren, canımız yakan
tarzda olayları çekeriz. Bu bazen sürekli para kaybı, ilişkilerde terke edilme,
insanların bizi aşağılaması, çok istediğin bir şeyde tam elde edecekken kendini
sabote etme şeklinde olabilmektedir. İşin ilginç yanı kendi hakim ve savcımız
olduğumuzda kendimize karşı çok gaddar ve acımasız davranırız. Ve cezamız
nedense hiç bitmez.
Sanırım
bilinçli ve bilinçsiz seçim konusunda birazcık aydınlanma sağladık. Şimdi
yeniden asıl konumuza dönelim. “Çekim yasasını nasıl kendi istek ve
ihtiyaçlarımız için kullanabiliriz?” Nasıl bilinçli seçimler yapabiliriz?”
Bunu
anlamak için önce çekim yasasının nasıl çalıştığı konusundan bahsetmek
istiyorum. Bu yasanın temel dayanak noktası enerjidir. Evrendeki her şeyin
enerji olduğu ve benzer enerjilerin birbirini çektiğidir.
Yaratan
kainattaki sistemi kurarken her şeyi birbiriyle bağlantılı ve uyum içerisinde
yaratmıştır. Kainattaki her şey
birbiriyle bağlantılı ve uyum içinde olduğu için sistem binlerce yıldır
çalışmaktadır. Bu bağlantıyı sağlayan şey ise enerjidir.
Uzun
dönemdir maddenin en küçük parçasının atom olduğu düşünülürken şimdi atom altı
parçacıklar olduğu ve atomun foton ve
sparklardan oluştuğu bilimsel tespit edilmiştir. Bunlar titreşen ve bir formu
olmayan şeylerdir.
Dünyadaki
her şeyin atomlardan oluştuğunu düşündüğümüzde aslında dünyadaki her şey
enerjinin şekil değiştirilmiş halidir. Ve her şey bir enerji yayar.
Kendimizi
ele aldığımızda bedenimizin yüzde 70 sudur. Su ise oksijen ve hidrojen
atomlarından oluşur. Ve atomlarda atom altı parçacıklardan. Ve doğal olarak ta
bizim yapımızda kâinattaki her şeyle aynıdır.
Enerji
kainattaki her şeyin ortak haberleşme aracı ise insan olarak ta bizde bu
kainatın bir parçası isek o zaman bizde enerjiye sahibiz. Ancak buradaki sorun
onun farkında olmadığımız için onu kullanmasını bilmiyoruz.
Başımıza
gelen şeylere öfkelenip kızarken enerjimizin öfke ve kızgınlık çektiğinin
farkında olmadan “Bunlar başıma neden geldi.” diye soruyoruz. Aslında cevap
karşımızda dururken biz onu işimize gelmediği için yok sayıp başka nedenler
aramaya çalışıyoruz.
Aslında
bilindik bir atasözümüz vardır. “Kendi başını yedi.” Diye. Bir kişi hal ve
hareketleri ile çok aşırıya kaçmıştır ve sonunda öfkesi ve kızgınlığı ona
dönmüş ve kendi başına kötü olarak adlandırılacak şeyler gelmiştir.
Bedenimiz
her durumda enerji yayar. Bu enerjileri yönlendiren şeyler ise duygu ve
düşüncelerimizdir. Aslında enerji duygularımızdadır. Düşüncelerimiz
duygularımızla aynı hizada olmadığı sürece onların bir etkisi olmamaktadır.
Vücudumuzun
en büyük enerji kaynakları kalbimiz ve beynimizdir. Yakın zamana kadar sadece
beynimizin enerji yaydığı sanılırken kalbimizin beynimizden 5000 kat daha fazla
enerji yaydığı bilim insanlarınca tespit edilmiştir. Onun içindir ki kalpten
yapılan bir dua her zaman karşılık bulur.
İstediğimiz
şeyleri bilinçli olarak hayatımıza çekebilmek için kalbimizle beynimizin aynı
istikamete bakmaları gerekmektedir. Bu iki enerji kaynağı uyum içerisinde
çalıştığı sürece elde edilmeyecek hiçbir şey yoktur.
Ancak
sorunda burada başlamaktadır. İki enerji kaynağını uyumlayamamak. Beyin
bilinçli öğrenilmiş düşüncelerle hayatı yönlendirmeye çalışırken, kalbimizin
bağlantılı olduğu bilinçaltıdır. Bilinçaltımız 0-6 yaş arasında
öğrendiklerimizden oluşan bir temel yapıdır ve çok fazla değişken değildir. Bütün
bunlar inanç kalıpları olarak hayatımıza yansır.
Bilinçaltının temel görevi
bedeni korumaktır.
Bilinçli aklımızla zararlı olmadığı düşünülen bir şey bilinçaltımıza göre
zararlı olarak tanımlanmışsa tehdit olarak algılanıp yok edilir. İrade bilinçli
aklın ürünü olup, bilinçaltımızdaki inançlar her zaman iradeye galip gelir.
Örnek
olarak sigara içmenin sağlık için zararlı olduğu bilindiği halde sigaranın
bilinçaltındaki bağlantıları çözülmeden iradi olarak sigara bırakılamamaktadır.
Bırakılsa dahi bir süre sonra yeniden başlanmaktadır.
Dışarıdan
gelen her bilgi bilinçaltındaki filtrelerden geçerek geçmiş kayıtlara göre
kontrol edilir ve bir algı oluşturulur. Bu algı duyguya dönüşür. Ve bu duygu
vücut ta bir enerji titreşimi yaratır. Bu duygu coşku içeriyorsa enerjimi
yükseltirken eğer çelişki varsa ya da tehdit olarak algılanmışsa o şekilde
tepki verecektir.
Bilinçaltında
olumlu olumsuz diye bir ayrım yoktur. Bilinçli aklımız ne kadar tehdit değil
dese de bilinçaltı mevcut kayıtlara göre karar verir. Ve tehdit diye
algıladığında kalbimizin enerjisi beynimizle aynı fikirde değildir. Ve sonuçta
enerjisi yüksek olan kazanır. Enerjisi yüksek olan kalp olduğu için sonuçta
onun dediği olur.
(Bilinçaltı
hakkında daha fazla bilgi için lütfen tıklayınız.)
Eğer
hayatımıza iyi şeyler çekmek istiyorsak bunu kalbimizi ikna ederek yapabiliriz.
Kalbimizi ikna ettiğimiz anda tüm enerjimizi istediğimiz şeye yönlendirmiş
olduğumuzdan elde edemeyeceğimiz hiç bir şey yoktur. Ne isterseniz elde
edersiniz. Kainatın sonsuz ve sınırsız kaynaklarına bağlanıp, yaratanın bolluk
ve bereket havuzuna bağlanıp hayatınıza istediğiniz şeylerin gelmesine izin
verebilirsiniz.
Teorideki
bu basit işlemi pratiğe dökmek sanıldığı kadar kolay olmamaktadır. Bu durumu
hayata uygulamak hem kolay hem de zor bir süreç olmaktadır.
Bilinçaltının
sistemini anlayıp onun ikna ederek hareket eden ve bunu hayatının bir parçası
haline getiren kişiler için kolay bir durumken bunun farkında olmayan ve
direnen kişiler için ise çok zordur.
İnsanın
bilinçaltı kayıtlarının büyük bir kısmının 0-6 yaş aralığında oluştuğunu
söylemiştik. Bilinçaltı kayıtlarımızın oluşmasında çoklu değişkenlerden oluşan
bir durum mevcuttur. Her kişinin bilinçaltı kayıtları bu nedenle özeldir.
Bu
durumu şu şekilde anlatmaya çalışıyım. Biz insan olarak yaratılırken anne ve
babamızın birer parçası ile birlikte yaratanın ruhundan üflemesi ile can
buluruz.
Diğer
canlılardan farkımız ise aklımızın olmasıdır. İnsan öğrenen bir varlıktır.
Öğrenmede deneyimle meyle olmaktadır. Ve öğrendiği her şeyi bilinçaltına
kaydeder. Bilinçaltı kayıtlarının büyük çoğunluğu 0-6 yaş aralığında oluşur ve
kolay kolay değişmez. Bu kayıtları oluşturan şey ise yaşadığı çevre faktörüdür.
Çevre
faktörünün içinde Anne ve babanın davranışları, inanç sitemi ve kalıpları,
etrafındaki kişiler, akrabalar, komşular, ailenin içinde bulunduğu ekonomik
durum, anne ve babanın ruhsal durumu, kardeşlerin ruhsal ve fiziksel durumları,
davranışları gibi milyonlarca değişkeni içerir.
Bu
durum aynı zamanda doğan çocukların neden farklı algıya sahip olduğunu açıklar.
Bir dakika önce doğan ile bir dakika sonra doğan farklıdır. Evrende her şey
enerji olduğu için her şey hareket halindedir. Bir saniye öncesi ve sonrası
farklıdır.
KENDİ KENDİNİZİN YAŞAM KOÇU OLUN
************************************************
KONTROL SENDE kitabımı satın alarak hayatınıza katkıda bulunmak ister misiniz?
KENDİ KENDİNİZİN YAŞAM KOÇU OLUN
***********************************************
Yaradanın
ruhundan üflediği canımız ve anne ve babamızdan gelen bedenimiz ve çevre
faktörüyle oluşan bilinçaltımızla çok değişkenli bir yapıya sahibiz. Her bir
değişkenin etkisiyle de sonsuz ve sınırsız sayıda sonuç ortaya çıkmaktadır. Her
an farklıdır. Bütün bunları anlayıp hayatımıza uygulamak bir süreçtir.
Beden
hayatta kalabilmek için emniyet ve güvende olmak isterken ruhumuz daha fazla
deneyim yaşamak için özgür olmak ister. Tüm hayatımız emniyet ve güvende
hissetmekle özgürleşme arasında kendimize bir yer aramakla geçer.
Bulunduğunuz
konumu belirleyen ise çevrenin etkisiyle oluşmuş bilinçaltı kayıtlarımızdır.
Çocuklukta yapılan telkinlerle ve kodlamalarla oluşan emniyet ve güven
konusundaki sınırlamalarımız bizim tüm hayatımızı etkiler.
Bilinçaltının
temel görevi bizi korumaktır. Ve muhafazakardır. Bulunduğu durumu değiştirmek
istemez. Çünkü ne olursa olsun bulunduğu durumda bir şekilde hayatını devam
ettirdiğini deneyimlemiştir. Bilinmezlik yerine bilindiğe sarılır. Bilinmezlik
risklidir ve onun için emniyet ve güven
barındırmaz. Bu nedenle her ne olursa olsun mevcut durumu korumaya çalışır
değişime direnç gösterir.
Bunun
en bariz örneğini yurdumuzdaki kocası tarafından dövülen kadınlarda görülür.
Dayak yemelerine ve şiddet görmelerine rağmen kocalarını bırakmak yerine ona
daha sıkı sarılır ve yine aynı ortama tekrar dönerler. Çünkü ayrılmak
risklidir. Hayatlarını idame ettirmek için sorumluluk alıp çalışmak zorunda
kalacaklardır. Ancak evde şiddet olsa da başında bir erkek olması toplum
içerisinde onun kendini emniyette hissetmesine neden olduğu için kendisini
özgürleştirecek adımı atmak yerine gerisin geriye aynı ortama geri döner.
Bilinçaltını değiştirmek
çok zordur.
Değiştirmek için iki şey gereklidir. Ya şok bir travma veya bir çocuğu nasıl
ikna ediyorsak o şekilde onu ikna etmek. Onun anladığı dilden konuşmak. Onun
iletişim kanallarını açmasına ikna etmek gereklidir.
Onun
iletişim kanallarını açmasını sağlamak için yapmamız gereken şey sürekli
konuşan zihnimizi susturup bedenimizi sakinleştirmekten geçmektedir. Beyin
dalgalarının betadan alfaya ve teta ya geçirilmesidir.
Buna
en yakın durumumuz gece uyku geçmeden hemen önceki ile sabah ilk uyandığımız zamanlardır.
Bu durumlar çok kısa sürdüğü için birçok kimse bunun farkında olmamaktadır.
Erişkin
olarak beynimiz sakinleştirip alfa moduna ve devamında tetha moduna geçmek
çevredeki çok fazla uyaran nedeniyle zor olmakla birlikte meditasyon veya
hipnozla yaratılan trans durumunda bilinçaltıyla iletişimin kanalı
açılmaktadır.
Tabiî
ki burada asıl olan şey ise bu kanalı açtıktan sonra neyi değiştireceğiniz
bilmenizdir. Neyi değiştireceğinizi bilemezseniz sonuç hüsran olacaktır. Birçok
insan bunun farkında olmadığı için yapmış olduğu çalışmalarda hedefine ulaşamamaktadır.
Bilinçaltımızda
milyonlarca veri ve kayıt vardır. Ve her değişkenin sonuca etkisi farklıdır.
Kimisi çarpan etkisi yaratırken kimisi toplama etkisi kimisi ise etkisiz eleman
olabilmektedir. Doğru değişken üzerinde değişiklik yapamazsak sonuçta bizim
istediğimizden farklı olacaktır.
Özellikle
bilinçaltı kayıt değişikliği için kullanılan genel olumlamalar ve telkin
kayıtlarının başarı elde edilememesinin altındaki en büyük nedeninin bu
olduğunu düşünüyorum.
Peki
doğru kayıtları ve doğru değişkeni nasıl bulacağız?
Einsteinin
bir sözü vardır; “Sorunlar, onları yaratanların mantığı ile çözümlenemez.”
Sorunları
çözmek için onu yaratan mantığın dışına çıkmamız gerekmektedir. Yani sanki
bedenimizden çıkıp bir üst boyuta gidip hayatımıza kuş bakışı objektif olarak
bakmamız gerekmektedir.
Basit
bir durum gibi gözükse de birçok insanın tek başına bunu yapabilmesi çok
zordur. İçinde bulundukları ruh halinden yani sıkışmışlık ve çaresizlik
halinden çıkıp bir üst boyuta geçmeleri çok zor olmaktadır.
Bu
konuda bir terapistten destek almak işleri kolaylaştıracaktır. Ancak çalışmanın
başarısı değişim ve çözüm konusunda gerçekten istekli ve ısrarcı olmaya
bağlıdır. Değişime istekli olduğunuzda karşınıza bir çok kapı açılacaktır.
Kendi
kendinize akıllı sorular sorarak çalışmalar yapabilirsiniz. Ve sorduğumuz her soru sonrasında
duygularımıza bakarak değişim yolunda ilerleme şansına sahip olabilirsiniz.
Neden
sorusu bizi hep çukurda tutar. Nasıl sorusu bizi bulunduğumuz durumdan
çıkartmaya yardımcı olur.
“Benim
başıma neden geldi?” demek yerine, “Bu durumdan nasıl çıkabilirim?” yada “Bu
durumu nasıl değiştirebilirim?” demek bizim enerjimizi değiştirecek çözümdür.
Duygularımız
bize bilinçaltımızın mesajlarını taşırlar. Ve bedenimizin herhangi bir
noktasında kaslarımız üzerinden bize uyarı gönderirler. Zihnimizde hiçbir
düşünce olmadığında hiçbir duygu hissetmediğimiz için bedenimizdeki tüm kaslar
gevşektir.
Duygular
aynı zamanda enerji taşırlar. Ve biliyorsunuz ki enerji bizim kâinattaki her
şeyle iletişim kurma aracımızdır. Onun için duygularımızı çok iyi tanımamız
gerekmektedir.
Ancak
çocukluğumuzdan itibaren biz duygularımızı fark edip, yaşamamız gerekeni
yaşayıp boşaltmak yerine ya bastırmışız yada yok saymış olduğumuz için gelen
mesajları fark edemiyoruz. Fark edemediğimiz içinde aynı kısır döngü içerisinde
dönüp duruyoruz.
Bunun
için öncelikle duygularımızın dilini anlamamız gerekmektedir. Dilini anlamak
içinde tanımak, tanımak içinde hissetmek gerekmektedir.
İlk
yapmamız gereken şey duyguları hissetmek için kendimize izin vermektir. Ancak zor olanda budur. Çünkü duygular sevinç
neşe, coşku barındırdığı gibi acı hüzün ve kederde barındırır. Ve bunlar
canımız yakar. Canımızın yanmaması acı, keder ve hüznü hissetmemek için
duyguları bastırmayı ve hissetmeyi kapatmayı seçeriz. Ve duyguların bize
ilettiği birçok mesajı duymadığımız için vücudumuzun bir anda iflas ettiğini
görürüz.
Çevrenizde
birçok kişiden duymuşsunuzdur; sapasağlam adamdı bir anda bu hastalık nüksetti
diye. Aslında hastalık önceden bir çok uyarı göndermiş olmasına rağmen
duyguları bastırıp kapattığı için o kişi onu fark etmemiş ancak vücut komple
iflas edince fark etmiştir.
Sanırım
buraya kadar çekim yasasının çalışması ve hayatımızdaki bilinçsiz
çekimlerimizin nedenleri konusunda yeterli bilgiye sahip oldunuz.
Evet;
siz isteseniz de istemeseniz de yaşadığınız her şeyin sorumlusu kesinlikle
sizsiniz.
O zaman neden
hayatınızı bilinçli şekilde yaşamıyorsunuz?
Bilinçli bir şekilde
istediğimiz şeyleri hayatımıza nasıl çekebilirsiniz?
Bir
sonraki yazımda bu konuyu adım adım anlatacağım.
Sevgilerle
Halis Şahin
Yazının Devamı:
Yazının Devamı:
Çekim Yasası Nasıl Çalışır-2- Bilinçli Olarak Çekim Yasasını Çalıştırmak.
Çekim Yasası Nasıl Çalışır-3- Arınmak ve İmgelemek
Çekim Yasası Nasıl Çalışır-4- Serbest Bırakın ve Yaratatıcı Adımlar Atın
************************************************
Daha fazla yaratım aracı ve bilgi için kitaplarımı satın alarak hayatınıza katkıda bulunmak ister misiniz?
Bilinçli Yaratma Sanatı Kitabı
Daha İyi Bir yaşam için
BİLİNÇLİ YARATMA SANATI
******************************
Kitapları Temin İçin : cekimyasasi@hotmail.com
Tel/Whatsapp : 0 553 06 00 464
Yazdiklarinizi zevkle okudum kendimi hicbilmedigim bir yeri kesfediyormus gibi hissettim ve yasadigim seylerin bir kisir dongusu icinde oldugunu farkettim ve bunu nasil kiracagimi dusundum ve bulamadim belki siz bana yardimci olabilirsiniz ..35 yasindayim evlenmek istiyorum yanliz pek talibim cikmadi hayatimda soyle bir kısır dongu var biriyle tanisiyorum o kisiyi sevip baglanirken baska biri benimle ilgileniyor ve o ilgilenen kisinin bana karsi ciddi oldugunu ogrenirken aslinda bir onceki kisinin benimle cikari icin oldugunu goruyorum cikarci kisiyi hayatimdan cikariyorum ciddi oldugunu ogrendigim kisiyle birlikteyken onu cok severken o yas farkindan dolayi uygun olmadigimizi soyluyor ve eskisi gibi sevecen degil birden uzaklasiyor tamda bu sirada baska biri beni tanimak istedigini soyluyor boylece bir kisir dongu başlıyor ve ben bundan cok ama cok yoruldum sadece bir kisiye guvenmek sevmek ve sevilmek istiyorum o kiside benden hergun biraz daha uzaklasiyor bunlar neden oluyor ve ne yapmaliyim beni seven kisiyi benmi uzaklastiriyorum neler oluyor da hersey boyle berbat
YanıtlaSilBir şekilde kendini sabote ediyorsun. Bunun sorgulanması gerektğini düşünüyorum.
YanıtlaSilBu konuda bulunduğun yerde profesyonel birinden destek alabilirsin veya hakkımda sayfasındaki iletişim bilgilerinden bana ulaşabilirsiniz.
Geçmişte cahilce yaptığımız hataların, inançlarımızın sonuçlarını yaşamaya başladık. Şimdi farkındalığımız geliştiği için ne ektiysek onu yaşadığımızı biliyoruz. Ne yapabiliriz. Geçmişte her yaptığımız hatanın sonuçlarını yaşamak zorundamıyız yoksa bunu değiştirebilirmiyiz. Ve nasıl değiştirebiliriz.
YanıtlaSilSitemdeki bilinçaltı kayıt temizlik Rehberi yazısını okuyabilirsiniz. yardımcı olacaktır.
YanıtlaSil