Çalışma
sonrasında olayları yeniden gözden geçirdiğimde benim kendimi sorumlu
hissetmemde birçok etkenin rol oynadığının farkına vardım. Özellikle ailem
konusundaki birçok olayı daha rahat görüp yüzleşebildim. Beni etkileyen
olaylar;
— Anne ve babamın benden beklentileri
karşısında bana yüklediklerini düşündüğüm imajı yıkmaktan korkmam ve onların
bana güvenlerine zarar vermem,
— Annemin kendisi ile barışık olmaması,
— Annemin kendisi ile barışık olmadığı
için diğer insanlarla da iletişimi zayıftı sürekli etraftaki insanları
suçlamasından dolayı insanlar ondan uzaklaşıyordu.
— Annemle babam arasındaki sorunlar,
(annemle babam sevgi evliliği yapmamışlardı, ikiside ayrı dünyaların
insanlarıydı)
— Parasal anlamda yaşanan sorunlar.
— İnanç sisteminde anne ve babaya
verilen değer nedeniyle anne ve babamın rahatsız olduğum davranışlarına ve beni
kullanmalarına izin vermemdi.
Annem ve babam
bana ağabeylerimden farklı davranıyorlardı. Ben okul için ailemden ayrıldıktan
sonra tatillerde eve gelmeye başladım. Arada gelmem nedeniyle ve işimin garanti
olması nedeniyle anne babamın bana bakış açısı değişmişti. Diğer ağabeylerimin
başarısızlıklarını bana anlatıyor onları eleştiriyorlardı. Babam bir seferinde
ağabeylerimin yaptığı bir olaydan dolayı onlara kırıldığını bana anlatmıştı. Bu
durum benimde yaptığım bir olaydı ama babam bunu bilmiyordu. Babamı hayal
kırıklığını uğrattığımı düşündüm. Belkide birçok konuda kendimi sahip olduğum
şeylere layık olmadığımı düşünmem kendimi hor görmemin temel nedenlerinden
biriside buydu. Ve bu benim üzeride büyük bir yüktü.
Annemde aynı
şekilde davranıyordu. Oda yakınmalar içindeydi. Onun derdi de ağabeylerimle
ilgili sorunlar babamla geçinememek, kavga, dövüş, tartışma sevgi olmayan bir
ortam vardı.
Ben arada
sanki sünger gibi bunları emip dışarıya yansıtmıyordum. Çünkü iki tarafında
bana güvendiklerini düşünüp onların güvenine layık olmam gerektiğini
düşünüyordum. Bu nedenle iki tarafı da idare etmek zorunda hissediyordum.
Bugün farkına
varıyorum ki bana yüklendiğini düşündüğüm görevlerin altında ezilmişim.
Bu konuda
okumuş olduğum bir kitaptaki paragrafı paylaşmak istiyorum.
“ Yaşamımızın
belli bir döneminde bize yapmamız gerektiği öğretilen şeylerle yıllar boyunca
yapmayı sürdürdüğümüz şeyleri bir birinden ayırmayı öğrenmeliyiz.
Ebeveynlerinden
aldığımız ve bir taraftan da reddettiğimiz mesajlara ömür boyu sadık
kalacağımıza (farkında bile olmadan) yemin mi ediyoruz.”
Ah Kendime Bir Kulak Versem
Jacques Salome-Sylvie Galland
Benim
hissettiklerimin hepsi benim zihnimde benim olaylara vermiş olduğum anlamlardan
kaynaklanıyordu. Ailem kendi düşünce tarzına göre beni etkileyip onların
beklentilerine göre yaşamamı istediklerini düşünürken diğer taraftan ben
onların kontrolünden çıkıp özgür olmak istiyordum. Ailemin bana yüklediği görev
ve sorumlulukları taşımak istemiyordum. (Bugün bu görevlerin büyük bir kısmını
kendi kendime yüklediğimin farkına varmış durumdayım.)
Diğer taraftan
aileye karşı mutlak itaat ve borçlu olmak inancı beni sıkıştırıyordu İkilemde
kalmam nedeniyle yaşam boyu ızdırap çekip kendi kendimi eleştirmeye devam
ettim.
Ben kendimi
tanımlamak isterken ailemin yaptığını düşündüğüm tanımın dışına çıkmayı etik
olarak kabul edemiyordum. Yaptığım
çalışmaların sonucunda aileme verdiğim beni tanımlama izin ve yetkilerini iptal
ederek buradaki çıkmazımı yok etmeyi başardım.
Onların beni
etkilemelerine, bana kurban rolü oynamalarına, benden beklenti içerisinde
olmalarına verdiğim izin ve yetkileri iptal ettim.
Bu durum
birçok insan için kabul edilmez gelebilir ama ben şu anda keşke ben bu
çalışmaları annem ve babam sağken yapsaydım diyorum. Çünkü ilişkilerimde
yukarıda saydığım nedenlerden dolayı hep bir rahatsızlık hissetmiştim.
Nedenler ve
beklenti ortadan kalktığında yapacağım davranışları ben içimden gelerek yapacak
olduğum için onun enerjisinin çok daha farklı bir boyutta olacağına eminim.
Yazımı yine
bir alıntı ile bitirmek istiyorum.
“ Başkalarının
arzularında ya da “arzusuzluğunda” sıkışıp kaldığımızda, kendimizi bu
insanlardan ayırt etmek, bu yabancılaştırıcı oyundan uzaklaşmak ve daha dinamik
bir tutum benimsemek için (ki bazen bencilce, hatta acımasızca görülebilir)
çaba göstermekten kaçınırız. Dahası çevremizdeki insanların bizi bencil olmakla
suçlayacaklarını düşünürüz. Bu bencillik suçlaması kendimizi kurban gibi
görmeye, suçlamaya ya da hor görmeye devam etmemize neden olur.”
Ah Kendime Bir Kulak Versem
Jacques Salome-Sylvie Galland
Üstadım uygulamalarınızın sonunda nereye varacağınızı merakla bekliyorum.Ama sabırsızlığımı hoşgörün,şimdiye kadar anlattıklarınız nedeniyle şahsınızla doğrudan ilgisi olmayıp genele yönelik bir eleştiri yapmama izin vermenizi rica edeceğim.
YanıtlaSilÖnce bir ön bakış açısı ortaya koyarsam eleştirimin neye yönelik olduğu daha iyi anlaşılacaktır.Ben, çekim yasası konusunda iki büyük kaynak dışında daha iyisini sunabilen bir kaynağa daha henüz rastlamadım.O kaynaklar (başka bir yazıya dipnot olarak da düştüğüm) Ramtha ve diğeri de Abraham bilgileridir.
Özetle Ramtha diyor ki duygu yüklü düşünceler,yani hisleriniz hangi frekansta titreşiyorsa onu hayatınızda bilinçli veya bilinçsiz tezahür ettirir ve yaşarsınız."Bilmek,bütünüyle bir histir", birşeyin olduğunu "bildiğiniz" zaman onun gerçekleşmesi kaçınılmaz olur.Çünkü bilmek çok yüksek bir frekanstır.Bunun da biyolojik ve fiziksel olarak nasıl gerçekleştiğini muhteşem bir biçimde açıklıyor.Yine bir başka muhteşem kaynak olan Abraham da diyor ki, önemli olan sadece ve sadece sizin hangi duygunun frekansında titreştiğinizdir.Ne hissediyorsanız o hissi size yaşatacak olanı kendinize çekersiniz.Aklından geçen şeyin içerdiği duygularla çekim yasası mekanizması çalışır.Bilinçli veya bilinçsiz,tıpkı Ramtha'nın dediği gibi.Her ikisinin ortak yönü de şudur, bütün o bilinçaltı temizleme,engelleri ortadan kaldırma işi filan hikayedir.Önemli olan istediğiniz frekansı bilinçli olarak seçip "farkındalıkla" o frekansta sabit yayın yapmanızdır."Farkındalık" işin anahtarıdır.Yani duygu ve düşüncelerinizin farkında olmalısınız, bu çok önemlidir,aksi halde frekansınızın kaydığının ve düşüncelerinizin-hislerinizin değiştiğinin ayırdında olamazsınız,rüzgarın önündeki yaprak olursunuz...Doğu bilgeleri zihin konusunda derler ki, zihin bir bardak kirli su gibidir.Bardağı temiz su kaynağının altına tuttuğunuz zaman temiz su kirli suyun üstüne dökülür dökülür ve bu dökülmenin şiddetine bağlı olan bir sürede o bardaktaki su tamamen tertemiz hale gelir... Arzularınızın frekansında kalmak da aynı o temiz su dökülmesi gibidir.
Ben bu iki üstadın dediklerinin doğru olduğunu düşünüyorum.Çünkü bilinçaltı temizliği dediğimiz şeyin bir sonu yoktur.Temizle temizle bitmez...Çünkü artık temizlemeye odaklanmışsınızdır ve arzularınızın frekansından akan titreşim enerjisi yani temiz su hala bardağa aralıksız dökülmemektedir.Kirli suyun akışı kesilmemiştir.Freud gibi anne karnındaki vakalara bile geri gidebiliriz.Hiçbirşeye yaramaz.Çünkü Allah azim-ü şan biz insanlara öyle muhteşem bir zihin kapasitesi vermiş ki o hem bilinçaltında hem de bilinçüstünde sonsuza doğru giden bir potansiyele sahiptir.Bu temizlik işleri insanı kısırdöngüye sokma tehlikesi de içerirler.Habire temizliğe yönelip birşeyi tezahür ettiremeyince bilinçaltında bir sebep aramaya yönelirsiniz.Sonu yoktur.Oysa çekim yasasının işleyişi zaten "neyi düşünüyorsan-neyi hissediyorsan" iste ya da isteme onu alırsındır.Farklı bir bakış açısı olarak belki yolunuzda faydalı bir bilgi olabilir diye düşünüyorum.Saygılarımla.
Aslında yukardaki yazıyı tam olarak bitirmemiştim içerisine biraz eklenti yapacaktım ama sitede zamanlamayı proglamladığım için yayımlanmış. Demekki olması gereken bu dedim ve bıraktım.
YanıtlaSilÇekim yasası konusunda fikirlerine katılıyorum.
Önemli olan istediğin şeyle aynı frekansta olmak. Mutlu ve gülümseyerek isteyebilmek. Sahipmiş gibi davranabilmek.
Bunların hepsinin duygu kökenli olması gerekiyor. Çünkü enerji duyguda. Benim burada yaptığım imgeleme ile istediğim bir parasal miktarı çekebilmek. Eğer gerçek anlamda uygun frekansta olma becerisine sahipseniz. Başınıza gelene gülümseyerek bakıp geçebiliyorsanız. Bilinçaltı kayıtları sizi rahatsız etmez. Ama onu yapamıyorsanız. duyguyla isteyebilmek için ister istemez bazı kayıtları değiştirmek için müdahale etmek zorunda kalıyorsunuz.
Benim burada yaptığım duyguyla hissedip isteyebilmemi engelleyen bilinçaltımda beni rahatsız eden blokajları temizlemek.
İnsanların olaylara bakış açıları farklıdır.
Stattaki bir maçta 22 kişi sahada oynarken binlerce kişi hepsi farklı bir maç seyreder.
Bu işinde bir çok yöntemi var. Farkındalıkla istediğin yöntemle işi çözebilirsiniz.