"Sürekli değişen hayatın ritmi ve
akışıyım."
Farkında Olmak İyileşmenin ve Değişmenin ilk adımıdır.
Bir durumu değiştirmek için önce derinliklerde gömülü
olan düşünce kalıplarımızın farkında olmalıyız. Belki o durumdan söz etmeye,
yakınmaya başlarız ya da onu başka kişilerde de fark ederiz. Herhangi bir
şekilde dikkatimizi çeken bu durumla ilgilenmeye başlarız. Bu noktada bir
öğretmen, bir arkadaş, bir kurs ya da bir kitap, sorunu çözme yollarını
göstererek bizi uyandırmaya başlar, farkında olmamızı sağlar.
Benim uyanışım, bir arkadaşımın öylesine laf arasında
bir toplantıdan söz etmesiyle başladı. Arkadaşım o toplantıya gitmedi, ama
içimdeki bir şey beni gitmem için dürttü. Bu küçük toplantı gözlerimi açan ilk
basamaktı. Önemini, çok zaman geçtikten sonra anladım.
Bu ilk basamağa gösterdiğimiz tepki, genellikle önemsememe ya da aptalca
bulmak oluyor. Bize, belki çok
kolay ya da düşüncemize uymayan bir yol olarak geliyor. Uygulamak istemiyoruz. Direncimiz çok güçlü oluyor. Hatta önerilenleri ciddiye alıp uygulama
düşüncesine bile kızıyoruz.
Bunun iyileşme sürecinde ilk basamak
olduğunu fark edebilirsek, bu tür bir
tepki çok iyi.
Bana göre kişinin herhangi bir direnç göstermesi iyileşme sürecine girmiş olduğunun bir ispatı. Aslında bu süreç, bir değişiklik yapmamız
gerektiğini düşündüğümüz anda başlar. .
Sabırsızlık, öğrenmeye ve değişmeye
gösterilen direncin bir başka şeklidir. Bir şeyin hemen, çabucak gerçekleşmesini
istediğimizde, yarattığımız
sorundan öğrenilecek dersler için kendimize zaman tanımamış oluyoruz.
Evinizde bir başka odaya gitmek
istiyorsanız, kalkıp o
odaya doğru adım adım yürümek zorundasınız. Oturduğunuz sandalyeden kımıldamadan diğer odada olmayı istemek işe yaramaz. Aynı bunun
gibi hepimiz tüm sorunlarımızdan kurtulmak istiyoruz, ama bizi sonuca götürecek küçük
adımları atmaya yanaşmıyoruz.
Şimdi, durumları ve koşulları yaratma sorumluluğunun kendimize ait
olduğunu kabul etmenin zamanı. Sorumluluğu kabul edin demekle, suçluluk duyun
ya da "kötü
insan" olduğunuzu
hissedin demek istemiyorum elbette. Her düşünceyi deneyime çeviren "içinizdeki gücü" tanıyın
diyorum. Geçmişte bu gücü, bilmeden, istemediğimiz
deneyimleri yaratmak için kullandık. Ne yaptığımızın
farkında değildik. Şimdi, sorumluluğumuzu kabul ederek, FARKINDA OLUYORUZ ve bu gücü bilinçli
olarak olumlu yollarla yararımıza kullanmayı öğreniyoruz. .
Sık sık, bir hastama çözüm önerdiğimde konuya
bir başka açıdan bakmayı ya da konuyla ilgili kişiyi affetmeyi- çenelerin
kasılmaya, kolların sımsıkı göğüs üzerinde kavuşturulmaya başlandığını görüyorum.
Hatta yumruklarını bile sıkanlar oluyor. Direnç açığa çıkıyor ve değişmesi gereken noktayla
temas kurduğumu anlıyorum.
Hepimizin öğrenmesi gereken dersler var. Bizim için en zor olan şeyler, öğrenmeyi seçtiğimiz
dersler oluyor. Kolay olanlar
ders değil, zaten bildiğimiz şeylerdir.
Dersler, Farkında Olmakla Öğrenilebilir
Size neyi yapmak en zor
geliyorsa ve neye en çok direnç gösteriyorsanız, işte o anda öğrenmeniz gereken dersle karşı karşıyasınız. Direncinizi kırarak teslimiyet ve öğrenmeniz
gereken şeyi öğrenmeniz için kendinize izin vermek, bundan sonraki adımı atmanızı
kolaylaştıracaktır.
Direncinizin sizi değişimden alıkoymasına
izin vermeyin. İkisinin üzerinde de çalışabiliriz:
1) Direncinizi gözlemek, 2) Yine de zihinsel değişimleri yapmak. Kendinizi gözlemleyin, nasıl direnç gösterdiğinizin farkına varın
ve değişimi sürdürün.
Sözsel Olmayan ipuçları
Davranışlarımız çoğu kez direncimizi ortaya koyar. Örneğin:
Konuyu değiştirmek.
Odayı terk etmek.
Tuvalete gitmek.
Geç kalmak.
Hastalanmak.
Başka bir şey yaparak ertelemek.
Çok meşgul olarak ertelemek.
Zamanı boşa geçirerek ertelemek.
Gözleri kaçırmak veya pencereden dışarı bakmak.
Bir derginin sayfalarını karıştırmak.
Dikkati vermekten
kaçınmak.
Yemek, içmek, sigara içmek.
Bir ilişkiyi başlatmak veya bitirmek.
Arabada, aletlerde, su borusunda vb. arızalar
yaratmak.
Tahminler Yürütmek
Direncimizin haklı nedenlere dayanması
için başkaları
hakkında tahminler yürütürüz.
Uğraşmanın nasıl olsa bir yararı
olmayacak.
Kocam/karım bunu anlamayacak.
Tüm kişiliği mi değiştirmek zorunda
kalacağım.
Sadece deliler terapiste gider.
Benim sorunuma kimse yardım edemez.
Onlar haklı öfkemin nedenlerini
anlayamaz.
Benim durumum farklı.
Onları rahatsız etmek istemem.
Kendi kendine nasıl olsa çözümlenir.
Başka kimse bunu yapmaz.
İnançlar
Kabullenerek büyüdüğümüz inançlar, değişime karşı direncimiz olur. Bu
sınırlayıcı düşüncelerden bazıları:
Daha önce yapılmadı.
Doğru gelmiyor.
Benim bunu yapmam doğru değil.
Bu, ruhaniliğe (spiritüelliğe) uymaz.
Ruhani insanlar öfkeye kapılmaz.
Ailemde hiç kimse öyle yapmadı.
Aşk bana göre değil.
Çok aptalca bir şey.
Gitmek için çok uzak.
Çok fazla çalışmak gerekiyor.
Çok pahalı.
Çok uzun sürecek.
Böyle bir şeye inanmıyorum.
Ben o tür bir insan değilim.
Onlar
Gücümüzü başkalarına verir, sonra bunu değişmeye karşı geliştirdiğimiz direnç için bir mazeret
olarak kullanırız. İşte bu tür düşüncelerden bazıları:
Tanrı onaylamaz.
Yıldızların onaylamasını bekliyorum.
Uygun bir ortam değil.
Değişmeme izin vermezler.
Doğru öğretmene / kitaba / kursa / araçlara sahip değilim.
Doktorum izin vermez.
İşten izin alamam.
Onların etkisi altında kalmak
istemiyorum.
Hatta tümüyle onlarda.
Önce onlar değişmeli.
........ yapar yapmaz, sıra buna
gelecek.
Sen / onlar anlamıyor(sun).
Onları incitmek istemem.
Bu, benim
yetişme tarzıma, dinime, felsefeme ters düşüyor.
Kendimiz Hakkındaki Düşüncelerimiz
Bizi sınırlayan ve değişmeye direnç
göstermek için kullandığımız kendimizle ilgili düşüncelerimiz var. Örneğin:
Çok yaşlıyım.
Çok gencim.
Çok şişmanım.
Çok zayıfım.
Çok kısayım.
Çok uzunum.
Çok tembelim.
Çok güçlüyüm.
Çok güçsüzüm.
Çok aptalım.
Çok zekiyim.
Çok fakirim.
Çok değersizim.
Çok uçarıyım.
Çok ciddiyim.
Çok katıyım.
Geciktirme Taktikleri
Direncimiz, sıklıkla geciktirme taktikleri olarak kendini gösterir.
Şu tür mazeretlere
başvururuz:
Sonra yaparım.
Şu anda düşünemiyorum.
Şimdi zamanım yok.
işimden o kadar fazla zaman ayıramam.
Evet, çok çok güzel bir fikir. Başka zaman yaparım.
Yapacak o kadar çok farklı işim var ki.
Yarın, bunun üzerinde düşüneceğim.
Şu işimi bitirir bitirmez ...
Bu seyahatten döner dönmez ...
Şu an benim için uygun değil.
Çok geç ya da çok
erken.
Reddetme
Bu tür direnç, herhangi bir değişime ihtiyaç duyulduğunun inkarı şeklinde kendini gösterir. Örneğin:
Benim herhangi bir sorunum yok.
Bu sorun konusunda yapabileceğim hiçbir şey yok.
Geçen sefer bir sorun çıkmamıştı.
Değişmenin ne yararı olacak?
Aldırış etmezsen, belki sorun da kalmaz.
Korku
Bu tür direnç, herhangi bir değişime ihtiyaç duyulduğunun inkarı şeklinde kendini gösterir. Örneğin:
Benim herhangi bir sorunum yok.
Bu sorun konusunda yapabileceğim hiçbir şey yok.
Direncin en kapsamlı kategorisi korkularımız... Bilinmeyene
duyulan korku. İşte bazıları;
Henüz hazır değilim.
Başarabilirim.
Beni kabul etmeyebilirler.
Komşular ne der?
Başımı derde sokmak istemiyorum.
Eski defterleri karıştırmak istemiyorum.
Kocama/karıma söylemekten korkuyorum.
Yeterli derecede bilgim yok.
Zarar görebilirim.
Değişmek zorunda kalabilirim.
Paraya mal olur.
Ölmeyi tercih ederim veya boşanmayı.
Kimsenin bir sorunum olduğunu bilmesini istemiyorum.
Duygularımı ifade etmekten korkuyorum.
Bu konu hakkında konuşmak istemiyorum.
Yeterince gücüm (enerjim) yok.
Sonunun ne olacağını kim bilebilir?
Özgürlüğümü kaybedebilirim.
Bunu yapmak çok zor.
Şu anda yeteri kadar param yok.
Sırtımı acıtabilirim.
Arkadaşlarımı kaybedebilirim.
Kimseye güvenmiyorum.
İmajım zarar görür.
Yeterli değilim.
Ve liste sürüp gidiyor. Bunlardan
bazıları sizin kullandığınız direnme yolları mı? Şu
örneklerdeki dirence bakın.
Bir hastam çok ağrı çektiği için bana geldi.
Üç ayrı araba kazasında sırtını, boynunu ve dizini kırmıştı Randevusuna geç kalmıştı,
adresimi bulamadığını söyledi, sonra trafikte tıkanıp
kalmıştı. Tüm
sorunlarını kolayca sıralıyor, bana dertlerini anlatmakta hiç güçlük çekmiyordu. Ama ben ağzımı açıp durumunun
değerlendirmesini yapmaya kalktığım anda, her şey ters gitmeye başladı Kontak lensleri gözlerini acıtıyordu.
Başka sandalye ye oturmak istedi. Tuvalete gitmek zorunda kaldı. Sonra lenslerini çıkarma ihtiyacı
duydu. Ona
ayırdığım zamanın geri kalan kısmında dikkatini toplatmam mümkün olmadı.
Hepsi gösterdiği direncin değişik biçimleriydi.
Henüz özgürleşmeye ve iyileşmeye hazır değildi. Kız kardeşinin de sırtını iki kez
kırmış olduğunu öğrendim, annesinin
de. ... .
Bir başka hastam aktör, pantomimci, caddede hünerlerini sergileyen bir
sokak sanatçısıydı. Başkalarını, özellikle devlet kurumlarını aldatma konusunda ne kadar usta olduğuyla
müthiş
Övünüyordu. Hemen her şeyden nasıl yakasını kurtaracağını biliyordu. Ama tüm
bunlar hiçbir işe yaramıyordu. Sürekli beş parasızdı, en azından bir aylık kira
borcu oluyordu hep. Sık sık telefonu kesiliyordu,. Üstü baş dökülüyordu. İş bulmakta zorlanıyordu. Vücudu ağrılar
içindeydi ve aşk hayatı sıfırdı.
Teorisi şuydu: Hayatında iyi bir şeyler olana kadar aldatmaktan
vazgeçemezdi . Oysa aldatmayı sürdürdükçe verdiği bu şeyle hayatına iyi bir
şeyler çekmesi düşünülemezdi. Önce aldatmayı bırakması gerekiyordu. Eski bildiği yoldan vazgeçmeye hazır olmadığı
için direniyordu.
Arkadaşlarınıza Karışmayın
Çok sık olarak, kendimizi değiştirmeye çalışmak yerine, arkadaşlarımızın değişmesi gerektiğine
karar veririz. Bu da
direnç göstermektir. İşime yeni başladığım dönemde, beni hastanede yatan tüm arkadaşlarına
gönderen bir müşterim vardı. Arkadaşlarına çiçek göndermek yerine, sorunlarını
çözmem için beni gönderiyordu. Elimde teyp, hastaneye
gittiğimde, genellikle
yatağında niçin orada olduğumu bilmeden yatan ya da ne yapmak istediğimi anlamayan
biriyle karşılaşıyordum. Bu istek kişinin kendisinden gelmedikçe, asla çalışmamam gerektiğini öğrenmeden önceydi.
Bazı müşteriler de, arkadaşları kendilerine benimle bir
seanslık çalışma hediyesi verdikleri için gelirler. Bu tür gelişler de pek başarılı olmaz. Ender olarak çalışmayı sürdürmek
isterler.
Bizim için başarılı olan bir yol
bulduğumuzda, onu başkalarıyla da paylaşmak isteriz. Ama onlar hayatlarının bu döneminde değişmeye
hazır olmayabilir. Biz değişmeyi isterken bile değişim yapmakta zorlanırken, başkaları değişmeyi arzu bile etmeden, onları
değiştirmeye çalışmak imkânsızdır. Bu çaba güzel dostlukların yıkılmasına
bile neden olabilir. Ben hastalarımla uğraşıyorum, çünkü onlar bana geliyorlar, arkadaşlarıma ise karışmam.
Ayna Çalışması
Aynalar kendi hakkımızdaki duygularımızı bize yansıtırlar.
Eğer mutlu, doyumlu bir hayat istiyorsak, nerelerde değişmemiz gerektiğini bize net bir şekilde gösterirler. İnsanlara, her aynanın önünden geçtiklerinde, gözlerinin içine bakarak kendileri hakkında olumlu bir şeyler söylemelerini salık veririm. Onaylayıcı olumlu ifadeleri en güçlü kılmanın yolu, aynaya bakarak
yüksek sesle tekrarlamaktır. Bu yolla, eğer bir direnciniz varsa hemen farkına varır
ve engelleri daha çabuk yenebilirsiniz. Bu kitabı okurken yanınızda bir ayna olması yararlıdır.
Olumlu ifadeler kullanırken sık sık
ayna kullanın. Nerede direnç gösterdiğinizi, nerede açık ve uyumlu olduğunuzu gözlemleyin.
Şimdi, aynaya bakın ve kendinize, "Değişmeye istekliyim.” deyin. . .
Ne hissettiğinize dikkat edin. Eğer kararsız, dirençli ya da değişmek istemiyorsanız, kendinize niçin diye sorun. Hangi eski inanca
sarılıyorsunuz? Şimdi, kendinizi azarlama zamanı değil.
Sadece neler olup bittiğine, hangi
inancın su yüzüne çıktığına dikkat
edin. işte size
birçok sorun yaratan
inanç. Nereden geldiğini hatırlayabiliyor musunuz? . "
Olumlu ifadeler kullandığımız halde, bize söylediklerimiz doğru gelmiyorsa,
"Aman bunun hiç yararı yok," demek çok kolay.
Oysa olumlu ifadeler etkisiz değil, ama onlara başlamadan önceki basamağı
aşmamız gerekiyor.
Tekrarladığımız Davranış Kalıpları Bize İhtiyaçlarımızı
Gösteriyor
Her bir alışkanlığımız, tekrar tekrar yaşadığımız her deneyim, yinelediğimiz
her davranış kalıbı içimizdeki bir IHTİYACIN ifadesidir, ihtiyaç, sahip olduğumuz bir inancın karşılığı oluyor. Eğer bir ihtiyaç
olmasaydı, onu
yapmayacaktık, öyle
olmayacaktık veya ona sahip olmayacaktık. İçimizdeki bir şeyin şişmanlığa, sağlıksız ilişkilere, başarısızlıklara, sigaraya, öfkeye, yoksulluğa, kötüye kullanılmaya ya da bizim için
sorun neyse ona ihtiyacı var...
Kaç kez, "Bunu asla bir daha yapmayacağım, sözünü
söylemiş, söz
vermişizdir. Sonra da
daha gün bitmeden yine bir parça pasta yemiş, sigara içmiş, sevdiğimiz kişiye
kırıcı sözler söylemişizdir. Arkasından da kendimize kızarak, "Ah, hiç iraden
yok. Disiplin denileni şey hiç yok. Sen,
zayıf insanın tekisin, diye sorunu
daha da çekilmez hale getirmişizdir. Buysa, zaten taşıyor olduğumuz suçluluk duygusunun ağırlığını artırmaktan
başka bir işe yaramaz,
Bunun irade veya Disiplinle Hiç ilgisi
Yok
Hayatımızdan neyi çıkarıp atmak
istiyorsak, o şey bir
belirti, bir dış etkendir. Nedeni yok etmeden, belirtiyi ortadan kaldırmaya çalışmak yararsızdır. İrademize veya disiplinimize bir an ara
verdiğimizde belirti yeniden
görünecektir.
İhtiyacı Ortadan Kaldırmayı istemek
"Bu
durum bir ihtiyacınızdan kaynaklanmasaydı, hayatınızda olmazdı. Bir adım geri
giderek İHTİYACI ORTADAN KALDIRMA isteği üzerinde çalışalım. İhtiyaç ortadan kalktığında, sigara içmek, aşırı yemek
yemek ve olumsuz davranış gösterme arzunuz da olmayacak," diye hastalarıma açıklarım.
İlk kullanmamız gereken olumlu
ifadelerden biri şu: "Direnç, baş ağrısı, kabızlık, aşırı kilo,
parasızlık vb. için duyduğum ihtiyacı ortadan
kaldırmak istiyorum," Şöyle deyin: "Kendimi böyle bir ihtiyaçtan kurtarmak
istiyorum," Eğer
bu noktada direnç gösteriyorsanız, diğer olumlu ifadeler yararsız olur.
Etrafımıza kendi ördüğümüz ağları çözmemiz
gerekiyor, Bir iplik
yumağını çözmeye
çalıştıysanız o yana bu yana çekmenin, asılmanın yumağı daha da karışık hale getirdiğini bilirsiniz. Çok dikkat ederek ve sabırla düğümleri çözebilirsiniz ancak. Kendi zihinsel düğümlerinizi de çözerken dikkatli ve sabırlı olmalısınız. İhtiyaç
duyuyorsanız yardım
istemekten
çekinmeyin. En önemlisi bu süreç içinde kendinizi sevin. Eskiyi bırakmayı istemek, anahtar kelime, Sır burada.
"Soruna
ihtiyaç duymak" derken,
kendi özel düşünce kalıpları dizisine uygun olan, belirli dış etkilere ve deneyimlere ihtiyaç duyuyoruz demek istiyorum. Her dış etki, içimizdeki düşünce kalıbının doğal ifadesidir.
Sadece dış etki ya da belirtiyle savaşmak, enerjiyi boşa harcamaktır ve genellikle sorunun daha da büyümesine neden olur.
"Değersizim" Duygusu Erteleme
Yaratır
Eğer içsel inanç sistemlerimden veya
düşünce kalıplarımdan biri "Ben değersiz biriyim" ise bunun dışa yansımalarından biride "sürekli
erteleme" olacaktır. Erteleme,
istediğimizi söylediğimiz şeyi yapmaktan bizi alıkoyan şeylerden biri değil mi?
Yapacakları veya olacaklarını söyledikleri şeyleri sürekli erteleyen insanların çoğu, bu yüzden kendilerini suçlamak için çok zaman Ve enerji
harcarlar. Kendilerine tembel damgası vurur ve kotu insan oldukları duygusuna
kapılırlar.
Başkalarının Sahip Olduklarına İçerleme
Dikkatleri üzerine toplamayı seven bir
hastam vardı. Grup çalışmalarına genellikle en geç gelen o olurdu. Böylece herkesin dikkatini
çekerdi. 18 kardeşin en küçüğüydü. İhtiyaçların
karşılanması listesinde sonda yer alıyordu. Bir çocuk olarak, başkalarının sahip olduğu şeyleri
görüyor ve kendisi de o şeylere sahip olmanın özlemini duyuyordu. Bugün hala,
birisinin sevincine, şanslı bir olayına
o kişi adına sevinmekte güçlük çekiyor. Arkadaşlarının sevincini paylaşmak yerine, "Keşke ona ben sahip olsaydım, veya "Niye
bana değil de ona?" türünden
sözler sarf ediyordu ..
Sahip oldukları için başkalarına içerlemesi, kendi gelişimine ve değişimine engel oluyordu.
Özdeğer Birçok Kapıyı Açar
Bir hastam bana geldiğinde 79 yaşındaydı. Şan dersleri veriyor ve öğrencilerinden birçoğu televizyon reklâmlarında oynuyordu. Kendisi de reklâmlara çıkmak istiyor ama
korkuyordu. Ona bütün kalbimle destek oldum ve şöyle dedim: "Bu
dünyada sana benzeyen bir kişi daha yok. Sadece kendin ol yeter. Bunu zevk için yap. Senin yeteneklerine ihtiyaç duyup da bulamayan insanlar var. Onları
varlığından haberdar et."
Birçok ajansa telefon etti. "Ben çok çok yaşlı bir kadınım. Ve reklâmlarda oynamak istiyorum." Kısa zamanda bir reklâmda oynadı.
O gün bugündür değişik reklâm
filmlerinde roller alıyor. Onu sık sık
televizyonda ve
dergilerde görüyorum. Yeni meslekler her yaşta başlayabilir, özellikle zevk için yapıyorsanız.
Kendine Yönelik Eleştiri, Hedefi
Şaşırmak Demek
İnsanın kendini eleştirmesi ertelemeyi ve
tembelliği daha da arttırır. Zihinsel enerjimizi eskiyi bırakmak ve yeni
düşünce modelini oluşturmak için kullanalım.
"Değersiz olma ihtiyacından kurtulmak
istiyorum. Hayatın en güzel şeylerine layığım ve kendime sevecenlikle her şeyin en iyisini kabul etmeye izin
veriyorum," deyin. "Birkaç gün bu olumlu ifadeyi sürekli yinelersem, erteleme şeklinde dışa yansıyan iç düşünce kalıbım kendiliğinden
silinmeye başlayacak."
"İçsel
olarak özdeğer
modelini yarattığımda, artık
iyiliğimi geciktirmeye
gerek duymayacağım."
Bunun olumsuz düşünce kalıplarından bazılarına ya da
hayatınızdaki dış
etkilere nasıl uygulanabileceğini görüyor musunuz?
içsel bazı
inançlarımız olduğu
sürece kendimizi yapmaktan alıkoyamadığımız şeyler için kendimizi aşağılamaktan vazgeçelim. Enerji ve
zamanımızı kendimizi aşağılamak için ziyan etmeyelim.
İNANÇLARIMIZI DEĞİŞTİRELİM.
Nasıl yaklaşırsanız yaklaşın, hangi konu üzerinde konuşuyorsak konuşalım, sadece düşüncelerle uğraşıyoruz ve düşünceler değiştirilebilir.
Koşulları değiştirmek
istiyorsak, şöyle diyelim: "Bu durumu yaratan içsel inanç ya da düşünce
kalıbından kurtulmak istiyorum."
Hastalığınızı ya da sorunlarınızı
düşündüğünüz her
anda bu cümleyi kendinize tekrar tekrar söyleyin. Söylediğiniz anda, kurban sınıfından çıkmış oluyorsunuz. Artık çaresiz değilsiniz, kendi gücünüzü onaylıyorsunuz.
Şunu söylüyorsunuz: "Bunu benim yarattığımı anlamaya başladım.
Şimdi gücümü geri alıyorum. Eski düşüncelerimi bırakıp özgürleşeceğim."
Özeleştiri
Kendi olumsuz düşüncelerine tahammül edemediği anlarda bir oturuşta yarım kilo tereyağını ve
elinin altında olan her şeyi yiyen bir hastam var. Ertesi gün de çok şişman olduğu için bedenine öfke duyuyor. Küçücük bir kız çocuğuyken, yemek masasının etrafında dolaşır;
herkesin tabağında arta kalanları ve bir kalıp tereyağını yiyip bitirirmiş.
Ailesi küçük kızın bu davranışını çok
sevimli bulup gülermiş. Ailesinden görüp görebildiği ender onaylamalardan ve ilgiden biriymiş bu
anlar.
Kendinizi azarladığınız, yargıladığınız, yerden yere vurduğunuz zamanlar,
kime bu kadar kötü davrandığınızı sanıyorsunuz?
Olumlu ya da olumsuz, neredeyse tüm programlanmamız, üç yaş
civarına kadar tarafımızdan
kabul edildi. O zamandan beri yaşadığımız
tüm deneyimler, kendimiz ve hayat hakkında kabul ettiğimiz inançlarımızın
ürünü. Küçükken
bize nasıl davranılmışsa, genellikle kendimize de öyle davranıyoruz. Azarladığınız
kişi içinizdeki o üç yaşındaki çocuk oluyor.
Korkak ve korku dolu olduğunuz için kendinize kızıyorsanız, kendinizi üç yaşındaki bir çocuk olarak düşünün. Eğer önünüzde üç yaşında korku dolu bir çocuk
olsaydı, ne yapardınız? Ona kızar mıydınız, yoksa kollarınızı açıp onu kucaklayarak
kendini güvende hissedene kadar rahatlatmaya mı çalışırdınız? Siz çocukken, belki etrafınızdaki yetişkinler sizi nasıl rahatlatacaklarını bilememiş olabilirler. Şimdi siz, hayatınızdaki yetişkin kişisiniz ve içinizdeki çocuğu hala rahatlatamıyorsanız, bu gerçekten çok
üzücü bir
durum.
Geçmişte olan oldu, ama
şimdi yeni bir an. Kendinize
nasıl davranılmasını istiyorsanız, öyle davranma şansınız var. Korku dolu bir çocuğun azarlanmaya değil, şefkate ihtiyacı vardır.
Kendinizi azarlamak, korkuları daha da
artırır ve gittikçe kapana kısılırsınız. İçinizdeki çocuk, kendini güvende hissetmiyorsa, birçok sorun
yaratır. Küçükken aşağılandığınızda neler hissettiğinizi hatırlayın. İçinizdeki çocuk da hala öyle hissediyor.
KENDİNİZE İYİ DAVRANIN, KENDİNİZİ SEVMEYE VE ONAYLAMAYA BAŞLAYIN.
En yüksek potansiyelini harekete geçirmesi için küçük çocuğun buna ihtiyacı var.
Hayatın sonsuzluğunda, bulunduğum noktada her şey mükemmel,
bütün ve tam.
İçimdeki direnç gösteren kalıpları yalnızca
kurtulunması gereken şeyler olarak görüyorum.
Onların üzerimde gücü yo.k Kendi dünyamın gücü
benim. Hayatımdaki değişimlerin akışına elimden geldiğince kendimi bırakıyorum.
Kendimi ve yaşadığım değişimleri onaylıyorum. Yapabildiğimin en iyisini yapıyorum. Günlerim
gittikçe kolaylaşıyor.
Sürekli değişken hayatın ritmi ve akışıyla uyum
halindeyim.
Bugün harika bir gün
Böyle olmasını ben seçiyorum.
Dünyamda her şey iyi ve güzel.
Değersizlikşe ilgili kısmı tam beni anlatıyor. .Tembellik bundan geliyor demek. Çok teşekkürler. O olumlamaları tekrarlıycam. Başka önerebileceğiniz birşey varsa seve seve. Bana mail atabilirsiniz. yav.yyu@hotmail.com Halis bey
YanıtlaSil