Doğuştan itibaren sürekli olarak öğrenme ve
deneyimleme durumundayız. Yaşamımızdaki her şey deneyimlemek ve hissetmek
üzerine kurulu. Kâinatta bir yaşam döngüsü var, sürekli hareket var. Sürekli
hareket olan bir ortamda biz insanoğlu zihinsel olarak kendimizi geçmişe takılı
bırakarak yerimizde kalmaya hatta geri gitmeye çalışıyoruz. Akıntıya karşı
kürek çekiyoruz ve ilerleyemiyoruz diyoruz. Akışa direnmeye çalışıyoruz. Bizim
şu anki huzursuzluğumuzun sebebi de bu;
Gelişen ve hareket halindeki dünyadaki değişime
direnmek. Gelişen değişen her şeye direnmek.
Etrafınıza bir bakın dünle bugün aynı mı?
Kesinlikle hayır. Birçok çiçek açıyor, birçok canlı doğuyor, birçok canlı
yaşamını yitiyor. Her saniye her an bir hareket var. Bahçedeki b,ir ağaç filiz
verdi, bir dal kırıldı. Dün camınız önündeki olan kuş bugün yok.
Kâinatı yaratan öyle güzel bir düzen kurmuş ki gerçektende her şey tıkır tıkır işliyor. Her şey hareket halinde doğuyor, büyüyor ve zamanı gelince bu dünyayı terk ediyor toprağa kavuşuyor ve yeniden farklı bir şey olarak yeniden dünyaya geliyor. Hiç birisi bu döngüye itiraz etmiyor, direnmiyor. Kelebekler kozadan çıkarak bir günlük yaşam için günlerce yoğun bir güç harcayıp mücadele ediyorlar.
Kâinatı yaratan öyle güzel bir düzen kurmuş ki gerçektende her şey tıkır tıkır işliyor. Her şey hareket halinde doğuyor, büyüyor ve zamanı gelince bu dünyayı terk ediyor toprağa kavuşuyor ve yeniden farklı bir şey olarak yeniden dünyaya geliyor. Hiç birisi bu döngüye itiraz etmiyor, direnmiyor. Kelebekler kozadan çıkarak bir günlük yaşam için günlerce yoğun bir güç harcayıp mücadele ediyorlar.
Her şey değişiyor. Hiçbir canlı değişime
direnç göstermiyor evrimleşerek kendini değişime uygun hale getiriyor ve
yaşamaya devam ediyor. Değişime karşı gelmek yerine kendisini değişime
uyduruyor.
Harika bir olay değil mi?
Televizyonlarınızın belgesel kanalını açın ve kâinatın muhteşem güzelliğini
seyredin. Kuşların, balıkların, bitkilerin değişime direnmek yerine değişime
uyum sağladıklarını göreceksiniz.
Binlerce kuş kimisi kutupta, kimisi
ekvatorda yaşıyor, kimisi üremek için kilometrelerce yol alıp göç ediyor. Her
bir ortamda hayatta kalmak için o ortama uygun davranıyor. Avlanma
alışkanlıklarını değiştiriyorlar. Hayatlarının sorumluluklarını alıyorlar.
Geçenlerde Televizyonda bir belgesel
izledim. İsmini hatırlamıyorum bir gölün kenarında bir balıkçıl kuşuydu, ancak
ayakları kısa olduğu için derinlere gidemiyordu. Mecburen kıyıda avlanması
gerekiyor ancak malum balıklar kıyıya gelmiyor. Kuş oraya gelip giden
insanlardan bir şeyi görmüş. İnsanlar balıklara ekmek atarak balıkları
besliyorlar. İnsanlar ekmek atınca hemen balıklar o ekmeğe üşüşüyorlardı. Bizim
akıllı kuşumuz insanların attıkları ekmekleri takip ediyor bir parçasını çalıp
daha sakin bir yerde o da aynısını yapıyordu. Kıyıya yakın bir yere ekmeği atıp
bekliyordu. Ekmeğe gelen balığı yakalayıp yiyordu. Kuş benim bacaklarım kısa,
ben balık avlayamam deyip yaşama direnmek yerine kendi hayatının sorumluluğunu
almış ve yiyecek bulmak için çözüm bulmuştu.
Kâinatta bir akış vardır. Akışa uyum
sağlayan hayatını devam ettirirken değişime uyum sağlamayan yok olup
gitmektedir. Mevsimler bile bunun içindir. Canlıları değişime hazırlamak
içindir. Harekete zorlamak içindir. Hepsinin bir sebebi vardır.
İlkbaharda bitkiler canlanırken sonbaharda bitkiler tüm yapraklar dökülür. Soğuk havalar bitkilerin kendi içine kapanıp bir sonraki bahara kadar kendilerini hazırlamaları içindir.
İlkbaharda bitkiler canlanırken sonbaharda bitkiler tüm yapraklar dökülür. Soğuk havalar bitkilerin kendi içine kapanıp bir sonraki bahara kadar kendilerini hazırlamaları içindir.
Doğadaki her canlı anı yaşar. Bulunduğu
anda en iyi şeyi yapmaya çalışır ve aldığı dersleri bir sonraki zamana aktarır.
Bir aslan ya da çita için her ava ayrı bir andır. Her avlanışlarında özenle ve
dikkatle hareket ederler. Hedeflerine odaklanır yaklaşırken her adımına dikkat
eder, rüzgârın esiş yönü, çevredeki otlar vb. tüm etkenleri değerlendirip
yeteneklerini sergilerler. Avlarına saldıracakları zamanı çok iyi seçmeye
çalışırlar. Bu kadar çalışmaya rağmen bazen on denemeden sadece birinde
başarılı olurlar. Ama hiçbir zaman başarısız oldum diye vazgeçmezler. Avlarına
yeni stratejilerle saldırırlar. Bulundukları ortama ve şartlara kendilerini
adapte eder ve ortama uyum sağlarlar.
Ya biz insanoğlu Allahın bize vermiş olduğu
muhteşem aklımıza rağmen etrafımızdaki bu incelikleri görmek yerine değişime
direnip geçmişe sıkı sıkı tutunmaya çalıştığımız için acı çekmeye devam
ediyoruz.
Değişime direniyoruz. Değişime en büyük
direnç ise inanç ve düşünce kalıplarımızdan kaynaklanıyor. Uzun bir dönem
ebeveynlerin koruması altında yaşıyor olmamız nedeniyle bu dönemde öğrendiği
tüm bilgileri yıllarca kalıp olarak taşımaktadır.
Doğuştan itibaren özellikle 6’ lı yaşlara kadar birçok düşünce ve inanç kalıbı bilinçaltımıza yüklenmektedir. Özellikle ebeveynlerimiz bizlere dünyanın nasıl işlediğini göstermeye çalışırlar. Tabiî ki kendi gözleri ile algıladıkları şekilde. Kendi deneyim ve bilgilerine yönelik olarak bize sürekli neleri yapıp neleri yapamayacağımızı söylerler. Ve davranış ve inanç kalıplarını oluştururlar.
Doğuştan itibaren özellikle 6’ lı yaşlara kadar birçok düşünce ve inanç kalıbı bilinçaltımıza yüklenmektedir. Özellikle ebeveynlerimiz bizlere dünyanın nasıl işlediğini göstermeye çalışırlar. Tabiî ki kendi gözleri ile algıladıkları şekilde. Kendi deneyim ve bilgilerine yönelik olarak bize sürekli neleri yapıp neleri yapamayacağımızı söylerler. Ve davranış ve inanç kalıplarını oluştururlar.
Hayatta kalma konusunda ebeveynlere bağlı
olduğumuzu düşündüğümüz için onların söyledikleri bizim için çok önemlidir.
Sorgulamadan her şeyi kabul ederiz. Daha başımıza gelen her olayda sonrada hep
o kalıplara müracaat ederiz. Çözümü onlarda ararız.
İlginç olan şey ise kâinattaki her şeyin hareket halinde olduğu ve değiştiği ancak bizim hep bilinçaltımıza kayıtlı o inanç kalıplarına göre hareket ettiğimizdir. Hayatımızdaki doğrular, yanlışlar, iyiler ve kötüler hep o çocuklukta bilinçaltımıza yüklenmiş o kayıtlara göre şekillenir.
İlginç olan şey ise kâinattaki her şeyin hareket halinde olduğu ve değiştiği ancak bizim hep bilinçaltımıza kayıtlı o inanç kalıplarına göre hareket ettiğimizdir. Hayatımızdaki doğrular, yanlışlar, iyiler ve kötüler hep o çocuklukta bilinçaltımıza yüklenmiş o kayıtlara göre şekillenir.
Uzun bir dönem korunma altında kendi
ayaklarımız üzerinde durmadan yardımla yaşadığımız için bizim dışımızdaki
hayatımızda etkin olan kişilerin bize dikte ettiği tüm kalıpları kabul etmişiz.
Onların yapamayacağımızı söylediği şeyleri bir daha deneme cesareti bile
göstermemişiz.
Kendimizin bir birey olduğunu kabul edip
kendi gücümüze sahip olmak yerine ebeveynlerin koruma adına çizdikleri sınırlar
içinde kendimizi hapsetmişiz. Onarın söyledikleri tüm şeyleri içselleştirip
kırılmaz inanç kalıpları olarak sahiplenmişiz.
Onların her söylediklerini doğru kabul etmişiz. Onlardan farklı düşündüğümüzde ise bizi azarlamışlar ve cezalandırmışlar. Hayatta kalmak için bize öğretilen bilgilerle gerçeklik yaratmışız ve sıkı sıkıya ona sarılmışız.
Onların her söylediklerini doğru kabul etmişiz. Onlardan farklı düşündüğümüzde ise bizi azarlamışlar ve cezalandırmışlar. Hayatta kalmak için bize öğretilen bilgilerle gerçeklik yaratmışız ve sıkı sıkıya ona sarılmışız.
Sonuçta bu şekilde yetişmiş bir insan
olarak korumalı alan dışına çıktığımızda kainatın işleyişiyle yüzleşmek zorunda
kalmışız. Birçoğumuz kendi içinde bulunan güce güvenmek yerine bilinçaltı
kayıtlarımızla yarattığımız gerçek diye tanımladığımız hikâyelerimize sıkı sıkı
sarılarak yaşamaya çalışmaktayız.
Bilinçaltı kayıtlarımızla oluşturduğumuz
gerçeklik hikâyelerine sıkı sıkı sarıldığımızda zamanın sürekli aktığı,
canlıların sürekli hareket ettiği bir ortamda, kendimizi bir iple geçmişe
bağlamış oluyoruz. Sanal bir ip bizi sürekli olarak geçmişe bağlı tutuyor. Bu
ip zihnimizde yarattığımız hikâye ile besleniyor. Zihnimizde yarattığımız
hikâyeye ne kadar güçlü derecede inanırsak ipin gücüde o misli artıyor. İpin
gücü arttıkça kişinin ilerlemesi de o kadar zorlaşır ve o kişiye yoğun acı
verir. Israrla inandığımız bize acı veren gerçeklik hikâyesini değişene kadar
bu ip bizim canımızı acıtmaktadır.
Birçok kişi özgür iradesi olduğunu anlamadan
korkuların esiri olarak yıllarca yaşar ve gider. Bu durum yaşantısına
mağduriyet ve kurban rolü olarak yansır.
Etrafınızdaki kişilere bir bakın birçok kişi hayatlarını kendi zihinlerinde oluşturduğu yapamam hikâyesine sıkı sıkıya tutunmuş mağdur ve kurban rolü oynayarak geçirmektedir. Mağduriyet ya da kurban rolü oynayarak etrafındaki insanların ilgi, sevgi ve yardımını çekme peşindedirler. Hep hayatlarında bir şey eksiktir. Hep birilerinden yardım beklerler, hep başkalarını suçlarlar. Sürekli olarak mazeret üretir durular. Hiçbir zaman eyleme geçmeyi denemezler.
Etrafınızdaki kişilere bir bakın birçok kişi hayatlarını kendi zihinlerinde oluşturduğu yapamam hikâyesine sıkı sıkıya tutunmuş mağdur ve kurban rolü oynayarak geçirmektedir. Mağduriyet ya da kurban rolü oynayarak etrafındaki insanların ilgi, sevgi ve yardımını çekme peşindedirler. Hep hayatlarında bir şey eksiktir. Hep birilerinden yardım beklerler, hep başkalarını suçlarlar. Sürekli olarak mazeret üretir durular. Hiçbir zaman eyleme geçmeyi denemezler.
Çünkü denemek kendi gerçekleri ile
çelişmektir. Geçmişteki kalıplarının dışına çıkamazlar. Kalıpların dışına
çıktıkları anda güvenli olan sahadan düşündükleri için korkarlar. Değişime direnirler.
Hep bir yardımcı ve kurtarıcı beklerler. İçinde bulundukları durumun kendi
seçimleri olduğunu kabul etmek yerine hep suçlayacak birilerini arayarak kurban
rolüne devam ederler.
Aslında insanoğlu zorda kaldığında çok
hızlı bir şekilde içinde bulunduğu duruma uyuma sağlayan varlık olmasına rağmen
kendisini gerçekten zorlayan bir durum olmadıkça değişime direnmekte ilk
fırsatta eski güvenli kafesine geri dönmektedir.
Ve mağduriyet ve kurban rolü oynamaya devam etmektedir.
Ve mağduriyet ve kurban rolü oynamaya devam etmektedir.
Çoğu insan bilinmeyen bir duruma doğru adım
atmak yerine kendini güvenli hissettiği kafesine kapatmayı seçmektedir. Dış
dünyada her şey değişirken onlar kafesimizin içinde tüm bu değişimleri
göğüslemeye çalışmaktadırlar.
Çünkü kafesin dışına çıkmak tehlikelidir.
Dış dünya tehlikelidir. Çocukluğumuzdan itibaren bize bunu öğrettiler. Onların
söyledikleri dışına çıkma gücümüz yok. Çıkarsak cezalandırılırız. Tamamen her
şey zihnimizde yarattığımız korkularımızdan kaynaklanıyor.
Yaratan insanoğlunu yaratırken diğer insanlardan farklı bir şey verdi buda akıldır. Akıl bize muhakeme etme yeteneği sağlar.
Yaratan insanoğlunu yaratırken diğer insanlardan farklı bir şey verdi buda akıldır. Akıl bize muhakeme etme yeteneği sağlar.
Bizim insan olarak tek ihtiyacımız olan şey
deneyimlere açık olmak. Yaratanın bizim için yaratmış olduğu şeylerle buluşmayı
kabul etmek. Bunun için yapmamız gereken şey ise eyleme geçmek.
Evet yapmamız gereken tek şey kafesimizden
çıkıp eyleme geçmek. Bu bazen yürümek, bazen oturmak bazen doğru zamanda doğru
yerde olmak. Önemli olan kainatın akışına uyum sağlamaktır.
Kurandaki surelere baktığınızda Allah
mucizelerini hep bir eylemle yarattırmıştır. Örneğin Musa peygamber kavmini
kızıl denizin kenarına getirdiğinde Allah ondan asasını yere vurmasını istemiş
ve o asasını yere vurduktan sonra deniz ortadan ikiye yarılmış. Firavunun
karşısında büyücülerin ortaya koyduğu büyüleri yok etmesi için asasını yere
atmasını emretmiş. İsa peygamberin annesi Meryem İsa peygambere hamile iken bir
hurma ağacının dibinde dinlenirken Allah hurmaları kendiliğinden onun yanına
düşürmek yerine ona hurma ağacını salla da hurma düşsün diye vahiy
göndermiştir.
Hareket halindeki kainatta bizimde hareket halinde olmamız gerekir. Hareket bizi istediklerimize ulaştırır. Hareket bizi istediğimiz şeyleri kabul edecek olgunluğa ve güce ulaştırır. Hareket bize deneyim yaşatır.
Hareket halindeki kainatta bizimde hareket halinde olmamız gerekir. Hareket bizi istediklerimize ulaştırır. Hareket bizi istediğimiz şeyleri kabul edecek olgunluğa ve güce ulaştırır. Hareket bize deneyim yaşatır.
Bir altının, bir zümrüdün maddesel olarak
hiçbir farkı yoktur. Hepsi tamamen bir kimyasal bir malzemedir. Onları değerli
yapan tek şey bizim onlara zihnimizde verdiğimiz anlamdır. Onlara sahip olma
deneyimidir.
Onları elde etmek için yapmış olduğumuz
yolculuktaki almış olduğumuz taddır. Bunların hiç birisine yaşamsal olarak
ihtiyacımız yoktur. Yaşamımızın olmazsa olmazları değildir.
Yaratan yaratırken insana ruhundan
üflemiştir. Ona diğer hiçbir canlının sahip olamadığı bir gücü vermiştir. Akıl
gücü. Doğadaki canlılar bu güce sahip olmadıkları halde değişime ayak
uydururken biz bu gücü kendimizi daha ileriye götürmek için kullanmak yerine
tam tersine geçmişe bağlamak için kullanıyoruz.
Yaratan ben insanları ve cinleri bana
ibadet etsinler diye yarattım diyor. İhtiyacımız olan her şeyi bize veriyor.
Kainatta her şey sınırsız ve bol. Karşılığında yapmanız gereken tek şey sahip
olduklarınız için şükretmek ve Allaha ibadet etmek.
Eğer bir şey yok diyorsanız o sizin zihninizdeki bir düşünceden kaynaklanıyor. Ve kesinlikle haklısınız o şey sizin için yoktur. Elde etmek istediğiniz şeyi ne kadar uzağa yada yükseğe koyarsanız o şey sizden o kadar uzaklaşır.
Eğer bir şey yok diyorsanız o sizin zihninizdeki bir düşünceden kaynaklanıyor. Ve kesinlikle haklısınız o şey sizin için yoktur. Elde etmek istediğiniz şeyi ne kadar uzağa yada yükseğe koyarsanız o şey sizden o kadar uzaklaşır.
Yapmanız gereken tek şey sizi sınırladığını
gördüğünüz düşünceleri değiştirmek. Şu anda siz 3 yaşındaki çocuğun bedenine,
aklına sahip değilken neden 3 yaşındayken size öğretilen düşünce kalıplarını
sorgulayıp hayatı keşfetmeye çıkmıyorsunuz.
Farkında mısınız yaşam sürekli akarken siz 3 yaşında 5 yaşında takılıp kalmışsınız. Olduğunuz yerde patinaj yapıyorsunuz. Enerjinizi boş yere harcıyorsunuz. Yapmanız gereken şey sizi geçmişe bağlı tutan tüm düşüncelerinizi sorgulamak. Sizi geçmişe bağlı tutan tüm hikâyelerinizi sorgulamak. Siz düşüncelerinizi ve hikâyelerinizin gerçekliğini sorguladıkça hepsi bir bir kaybolacak.
Farkında mısınız yaşam sürekli akarken siz 3 yaşında 5 yaşında takılıp kalmışsınız. Olduğunuz yerde patinaj yapıyorsunuz. Enerjinizi boş yere harcıyorsunuz. Yapmanız gereken şey sizi geçmişe bağlı tutan tüm düşüncelerinizi sorgulamak. Sizi geçmişe bağlı tutan tüm hikâyelerinizi sorgulamak. Siz düşüncelerinizi ve hikâyelerinizin gerçekliğini sorguladıkça hepsi bir bir kaybolacak.
Her şey tamamen zihninizde yaratmış olduğunuz
bir ilizyon. Doğru ya da yanlış hepsi göreceli. Her şey tamamen sizin
zihninizde o şeye yada duruma verdiğiniz anlama bağlı. Mutlak gerçek tek Allah
onun dışındaki her şey göreceli. Bunun en güzel ispatlarından bir tanesi futbol
maçı. 22 kişinin oynadığı bir maçı milyonlarca kişi seyrediyor. Statta bulunan,
televizyon başında bulunan milyonlarca kişi ama her seyreden başka maç
seyrediyor. Kimine göre Ahmet iyi oynamış, kimine göre Mehmet, kimine göre
Hasan. Herkesin baktığı aynı oyun gördüğü farklı. Üstüne bir çok yorumcu çıkıp
yorum yapıyorlar. Altı üstü 22 kişinin oynadığı bir oyunda milyonlarca düşünce
var.
Hayat bir tiyatro oyunu. Beğenmediğiniz sahnenin hikâyesini yeniden yazın. Yeniden oynayın. Evet hepsi bu kadar basit. Oynadığınız rolle kendinizi ne kadar özdeştirirseniz elde edeceğiniz sonuçta o kadar tatmin edici olacaktır.
Hayat bir tiyatro oyunu. Beğenmediğiniz sahnenin hikâyesini yeniden yazın. Yeniden oynayın. Evet hepsi bu kadar basit. Oynadığınız rolle kendinizi ne kadar özdeştirirseniz elde edeceğiniz sonuçta o kadar tatmin edici olacaktır.
Kendi yarattığınız tabuların esiri olmayın.
Kendi yarattığınız putlara tapmayı bırakın, şekilcilikten dışa bakmaktan
içinize dönün. Ne varsa her şey sizin içinizde. Dışarıda günlük güneşlik bir
hava varken fırtınalar sizin içinizde kopuyorsa içinizdeki fırtınayı
dindirmeden dışarıdaki güneşi göremezsiniz.
Yaşantınızda nerede canınız yanıyorsa,
nerede acı çekiyorsanız bilinki orada bir direnç var. Kabullenemediğin ne varsa
bilinki orada bir direnç var. Olanı olduğu gibi kabul edip direnmeyi
bıraktığınız anda her şey yoluna girecektir. Çünkü kainatta her şey olması
gerektiği gibi oluyor.
Yapmanız gereken tek şey direndiğiniz şeyle
ilgili hikâyenizi yeniden sorgulamak. Sizden direnmenizi isteyen düşüncenizi
sorgulamak. Bu düşüncem doğrumu diye kendimize sormak. Bu düşüncemin gerçekten
doğru olup olmadığını bilebilir miyim diye kendine sormak. Bu düşünceyi
bırakırsam ne ile yüzleşeceğim diye kendimizi sorgulamak.
Dürüst bir sorgulama sonrasında gerçeği göreceksiniz. Çektiğiniz acının sadece sizin zihninizde yaratmış olduğunuz hikâye ye tutunduğunuz sürece mevcut olduğunu hikâyeniz olmadığında her şeyin harika olduğunu göreceksiniz.
Dürüst bir sorgulama sonrasında gerçeği göreceksiniz. Çektiğiniz acının sadece sizin zihninizde yaratmış olduğunuz hikâye ye tutunduğunuz sürece mevcut olduğunu hikâyeniz olmadığında her şeyin harika olduğunu göreceksiniz.
Farkındalıkla mucizeleri görebildiğiniz güzel
günler dileğimle.
Halis Şahiner
Halis Şahiner
************************************************
Daha fazla yaratım aracı ve bilgi için kitaplarımı satın alarak hayatınıza katkıda bulunmak ister misiniz?
Bilinçli Yaratma Sanatı Kitabı
Daha İyi Bir yaşam için
BİLİNÇLİ YARATMA SANATI
******************************
Kitapları Temin İçin : cekimyasasi@hotmail.com
Tel/Whatsapp : 0 553 06 00 464
Çok bilgilendirici ve aydınlatıcı bir yazı olmuş. Elinize sağlık tek kelimeyle süper
YanıtlaSilArigato.
YanıtlaSilemeğinize saglık.
YanıtlaSilGerçekten harika bir yazı.Daha önce hiçbir yazıda kendimi bu denli görememiştim. Bana çok şey katacak emin olun. Teşekkür ediyorum ve emeğinize sağlık diyorum. Aydınlık günler sizlerle olsun.
YanıtlaSilTeşekkür ederiz.
YanıtlaSilGerçekten okuduğum en şifalı yazı diyebilirim. Aslında birnevi hayata aşık olmayı anlatmış. Çok teşekkürler...
YanıtlaSilKatkı olmasını diliyorum
SilHarika
SilInsan okurken bile rahatliyor
SilKatkı olsun
SilTam ihtiyacım olduğu anda vu yazı mükemmel olmuş emeğinize sağlık
YanıtlaSilKatkı olmasını diliyorum
Sil