Para, onu gerçekten sevene gider
Bolluktan,
zenginlikten bahsedilince doğal olarak herkesin aklına para geliyor. Peki para
hakkında sayısız kötü düşünceye sahipken para kazanmak mümkün mü? İki günlük
‘yaratım ve bolluk semineri’ne katıldıktan sonra Kişisel Dönüşüm Koçu Banu
Kalaycı ile para, zenginlik, yokluk ve bolluk bilinci üzerine konuştuk.
Hemen herkes çok
parası olsun ve bolluk içinde yaşasın istiyor… Diyelim ki siz parasınız… Herkes
sizi bekliyor, yanlarında yörelerinde olun istiyor. Tam birinin yanına
gideceksiniz, birden olduğunuz yerde kalakalıyorsunuz. Çünkü sizi yanında
görmek için can atan kişi “Ay o para yok mu, o para! İnsanı şımartıyor, baştan
çıkarıyor! Başkalarına eziyet etmelerine neden oluyor” diyor. Oradan bir
başkasına yönelecekken bu sefer kulaklarınıza “Para dediğin zor kazanılır” sesi
geliyor. “Madem beni kazanmak zor. Ben seni haksız çıkaramam şimdi. Biraz daha
zorlan bakalım o zaman” deyip başınızı bir başka yöne çeviriyorsunuz.
Tam
birinin koluna girecekken size “Biliyor musun, parası olanlar başkalarına karşı
hiç nazik değil, hep üstten bakıyorlar” demesin mi! Yanındaki de “Para dediğin
el kiri” deyince siz ne yapacağınızı, kime gideceğinizi şaşırıyorsunuz. Birden
biraz ileride üstü başı, hali tavrı size benzeyen bir grubu görüyorsunuz.
Yanlarına varıyorsunuz, oh içiniz biraz rahatladı değil mi? Bu arada sizi bir
arada görenler de “Para parayı çeker” diye birbirini dürtüklüyor. Gülümseyerek,
“Haklısınız, hepiniz haklısınız” demez miydiniz? Dönüşüm Koçu Banu Kalaycı’nın
iki gün süren yaratım ve bolluk seminerinin ardından gözümde canlananlar işte
buna benzer kısa film sahneleri gibiydi. Önce para ile ilişkimizi, onu nasıl
gördüğümüzü sordu Kalaycı. Kimimiz para için özgürlük dedik, kimimiz esaret.
Kimi sağlık için gerekli olduğunu düşünüyordu, kimi kötü alışkanlıklara yol açtığını…
O iki gün boyunca bol bol meditasyon yapıp para, bolluk ve bereket üzerine
düşünürken ihtiyacımız olan şeyin ‘o’ duygu olduğunu fark ettim bir kez daha…
ZENGİNLER DE ORADAYDI
Peki bu yokluk
bilinci nasıl oluşuyor? Atölyeye katılanlar arasında para açısından sıkıntı
yaşamayanları hatta ‘çok zengin’ sayılabilecek kişileri görmek beni şaşırttı.
Anladım ki, yokluk ve bolluk bilincinin, ‘sahip olunan para’ ile bir ilgisi
yok. Önce yokluktan başlayalım, sonra bolluğa geçelim… Banu Kalaycı yokluk
bilincini açıklarken çok eskilere, atalarımıza uzanıyor: “Çok ciddi savaşlar
yaşamış bir toplumdan geliyoruz. O nedenle atalarımızdan aldığımız, savaşlardan
gelen, artık ağza sakız olmuş bazı cümleler var. ‘Para zor kazanılır’, ‘Para
ihtiyaç için gereklidir’, ‘Parası olan adam yerine konur’ gibi cümleler
kodlanıyor. Bunları yaşanmışlıkların üzerine koyan ailelerin uzantıları olan
çocukların gerçeği de buna göre gelişiyor. Hücresel kodlarda yokluğu görmüş, aç
kalmış insanlar var. O nedenle oraya dair korkumuz var. ‘Çok param olsun,
bunların hiçbirini yaşamayayım’ deyip parayla kendini hırsın içine boğup sevgi,
özen ve ilgiyi ‘yokluk’ta belirleyen insanlar olabiliyor. Ya da paranın zor
kazanılacağı inancıyla, ne kadar çok kazanırsa kazansın bir türlü o paraya
dokunamayan insanlar var.” Paradan yola çıkıp ilgiye, sevgiye, özene gelmek
şaşırtıcı. Bana göre tabii. Ama Kalaycı, “İşin dönüp dolaşıp geldiği yer inançlar”
diyor, “Neye inanıyorsan, onu yaratıyorsun.”
İNANÇLARIMIZ HASARLI…
Aklınıza gelen soru,
“Tüm bu olumsuz kodlardan kurtulmak, inançları değiştirmek için ne yapmalı?”
ise önce paranın gerçekte ne olduğuna bakmak gerekiyor. “Parayla ilgili
inançları gözden geçirmeniz gerekiyor her şeyden önce. Para inancı herkes için
değişen bir yerde ama gerçek anlamı da unutuluyor” diyen Kalaycı, şöyle devam
ediyor: “Zengin insanların kötü olduğuna, paranın doğal yollarla ve bütünlükle
kazanılamayacağına dair inanışlar, blokaj zaten. O kadar paranın hak ve helal
yoldan kazanılamayacağı düşüncesi doğal olarak kişiyi durduruyor. Parası olan
insanların zamanında parayı yanlış kullanmasının verdiği hasarlar var. Bu
sadece parayla alakalı değil. İnsanlar evliliğini de güzelliğini de bilgisini
de yanlış kullanabiliyor. Ama kimse ‘Bilgiyi, güzelliği doğru kullanamazsam
başka bir şeye dönüşürüm, yanlış yapmış olurum’ demiyor. Bunun yerine de ‘Para
insanı bozar’ diyorlar. Bu inanışları tekrar gözden geçirip paranın gerçekten
ne olduğunun anlamına bakmak lazım.”
“PARA BİZİM EMEĞİMİZ, SEVGİMİZ”
O zaman can alıcı
soruya gelelim: Para nedir? Üzerindeki
bu inanışları silkelediğimiz
zaman ortaya ne çıkıyor? Kalaycı, örneklerle anlatıyor:
“Paranın çıkış
noktasına bakmak lazım. Hepimizin geçmişten gelen ve bugüne taşıdığımız bilgi
ve beceri bütünlüğümüz var. Bu bilgi ve beceri bütünlüğünün bir kısmını
insanlara hizmet olarak sunduğumuzda bunun karşılığında her şeyi alabiliriz.
Yani ben sana eğitim veririm, sen benim çocuğuma bakarsın. Sen ekmek
yapıyorsundur, ben çiçek suluyorumdur. Ben senin çiçeklerini sularım, sen benim
ekmeğimi verirsin. Bir dönüşüm yaparız. Ama şu anda, güncel hayatımızda
maalesef her birimizin bu komüne geçebilirliği yok ki herkes en iyi bildiği
şeyi yapsın, her şey ücretsiz olsun! Bu olmadığına göre, bunu en kolay nasıl
dönüşüme sokabilirim? Yani senin yaptığın ekmeğin, buna sunduğun becerinin,
sevginin, zamanın kıymetini ben sana dönüştürebileceğin bir şey olarak vermeyi
seçiyorum. Bunu da kendi emeğimle, bilgimle, birikimle kazandığım şey olarak
sana döndürüyorum. Asıl mantık bu. Bu mantıkla aslında ortada sürekli para
dönmüyor; emeğimiz, sevgimiz, güzelliğimiz, zamanımız dönüyor. ‘Bunu en şık
nasıl yapabiliriz’in göstergesi ortalıkta dolaşan kağıtlar ya da demirler gibi…
Bu kadar basit. Ama bu birçok yerde bambaşka anlama taşındığında, ona
dokunmaktan korkan, görmek istemeyen, emeğini fiyatlandıramayan insanlar
çıkıyor karşımıza.” Yeterince iyi olmadığını düşünen, aile içinde ya da eğitim
sisteminde hep kendinden daha iyilerle kıyaslanan insanlar emeğini
fiyatlandırmakta güçlük çekiyormuş. Çünkü takdir edilmeden büyütülen bir
nesilden geliyoruz. Bir de yaptığı işte gerçekten yetenekli olduğu için
‘kolayca’ o işi yapanlar da sıkıntı yaşıyormuş bu konuda. “Yetenekli insanlar
genelde diğer insanlara göre bazı şeyleri daha kolay yapıyor. Böyle olduğunda
sanki o kolay yaptığı işten para almasının ayıp olduğunu düşünüyor” diyor
Kalaycı. Bu duygular size de tanıdık geldi mi?
RASTGELE BİR ARAYA GELENLERİN ORTAK NOKTASI
İşte bu nedenle,
para, bolluk ve yaratım çalışmalarında, asıl konu, kişiyi o rahatlıktan,
özgürlükten ya da paranın onun için ifade ettiği anlamdan ayıran duygusal
travmaları temizlemek, blokajları çözmek. Bunun için düzenlediği çalışmada hem
fiziksel hem de zihinsel olarak kişiyi rahatlatan süreçler planlayan Kalaycı,
asıl süreci katılımcıların ihtiyacına göre şekillendirdiği için her seminerin
diğerinden farklı olduğunu anlatıyor heyecanla. Grubun ihtiyacına göre belirlenen
meditasyon süreçleri, ‘rastgele’ bir araya gelmiş gibi olanların ortak
noktalarını bir bir ortaya döküyor. Sonrasında yapılan paylaşımlarda “Ben de
aynısını hissettim. Hayatımda yaşadığım zorlukların başında bu geliyor” dediğim
o kadar çok nokta oldu ki. Bu iki günlük yoğun çalışmanın ardından yapılması
gerekenlere gelince Kalaycı, “Sistemde her zaman çıkan şeyin yerine yeni bir
şey dolar. İnanışlarımız, uzun zamandır hayatımızı yöneten inanışların
oluşturduğu davranışlar ve alışkanlıklar asıl zorlayıcı olanlar. Çünkü paraya
dair inanışı çıkardım diyelim ama aynı şekilde davranmaya devam ediyorum. O
inanç kendini doğuracaktır yine. O nedenle sildiğim programın yerine yenisini
koymak ve bunun için çaba göstermek zorundayım. Epeyce alışkanlık geliştirmek
gerekiyor bunun için” diyor. “Acaba para ve bolluk bilinci hakkında neler
öğreneceğim? Para kazanmanın kolay yolu var mıymış?” diye kapısından girdiğim
Masal evi’nden, işin
dönüp dolaşıp kendine değer vermeye geldiğini yeniden fark ederek çıktım. Az şey
mi?
“Asıl konu, kişiyi o
rahatlıktan, özgürlükten ya da paranın onun için ifade ettiği anlamdan ayıran
duygusal travmaları temizlemek, blokajları çözmek.”
HÜCRE HAFIZASI
GÖRDÜĞÜNÜ YAŞATIYOR
Banu Kalaycı çalışma
sırasında “Hiçbir bebek ‘Allah’ım ben çok yoksulum’ diye ağlamaz” dediğinde
hepimiz gülmekten kırıldık. Çocukların her şeyin içinde aktığını ve yokluk
bilinci taşımadığını söylüyor. Ama aileden gördükleri ve tanık olduklarıyla
çıkardıkları sonuçlar var. Çocuk aklıyla çıkarılan sonuçların her zaman
mantıklı olmadığını anlatan Kalaycı, 0-7 yaş dönemine çok dikkat etmek
gerektiğini belirtiyor. Ailelere de şu uyarılarda bulunuyor: “Çocuk neyi
görüyor? Neyi yaşıyor ve parayla alakalı çocuğa ne öğretiliyor? Genellikle
aileler bir şey almak istemedikleri zaman ‘Çocuğum şimdi paramız yok!’ demeyi
seçiyor. Çocuk paranın varlığı ve yokluğu arasında kafa karışıklığı yaşıyor.
Paranın olamayacak bir şey olduğunu düşünüyor. Bunun yerine ‘Bizim buna
ayıracak, verecek paramız yok’ demek gerek. Bu cümle şu anlama geliyor; ‘Bu
istediğin şeyin, şu dakikada bize uygun olmadığını düşünüyoruz. Doğal olarak
emeğimizi ve sevgimizi buna vermeyi reddediyoruz. Para bizim emeğimiz ve
sevgimizdir, dikkatli kullanmak durumundayız.’ Böylece çocuk parayla neyi
bağdaştıracağını kestirmeye başlıyor.” Söz burada hücre hafızasına geliyor.
Kişinin hayatını etkileyen bütün olaylar, 28 yaşına kadar oluşuyormuş. En
temeli de 0-7 yaş dönemi. O dönemde çevresine bakarak kim olduğuna, değerli
olup olmadığına, sevilip sevilmediğine karar veren çocuk, böylece özbilinç
geliştiriyormuş. Kalaycı’nın anlattıklarına göre, 7-14 yaş aralığında da toplum
içinde kim olduğumuza karar veriyormuşuz. Burada da devreye eğitim sistemi ve
öğretmenler giriyor. Eğer ilk yedi yılı düzgün tamamlamışsak, bu süreçteki
negatif olayların bizi daha az etkilediğine işaret eden Kalaycı, sonraki
dönemlere dair de şunları söylüyor: “14-21 yaş arasında çocuk toplum içinde
cinsiyeti bazında kim olduğunu öğrenmeye başlıyor. Burada bütün bu gözlem ve
tanımlamaların olduğu yerde, şablon oturmuş oluyor. Sonraki döngüler de daha
önceki hayatının yansımaları oluyor. Çocuk, ailesinin içinde olan bitenle,
parayla, bollukla, hisle, evlilikle, ilişkiyle, ilgili gördüklerini, kendisi o
insanların yaşına geldiğinde yaşar hale geliyor. Çünkü şablonda o var artık.
Kendisi o insanlar gibi davranan olmaya başlıyor. Ya da tam ters açıya gidiyor.
Hoşlanmadığı negatif şeyler varsa, yoksulluk çekmemek için ekstra paraya düşkün
hale gelebiliyor. Biz bunu dengeye oturtmaya çalışıyoruz.”
Alıntıdır
Kaynak : Pozitif
Dergisi
KENDİ KENDİNİZİN YAŞAM KOÇU OLUN
************************************************
KONTROL SENDE kitabımı satın alarak hayatınıza katkıda bulunmak ister misiniz?
KENDİ KENDİNİZİN YAŞAM KOÇU OLUN
***********************************************
0 yorum: