Yaşamımızda bir şey olmaktan, bir şeye sahip
olmaktan engelleyen en büyük şey geçmişte yaşadığımız travmalara verdiğimiz
anlamdır.
Oradaki yaşananları algılama şeklimizdir.
Çocukluğumuzda olayları sağlıklı bir biçimde
anlamlandıramadığımız için anne karnından itibaren anne ve babamızın bizim
hakkımızdaki düşüncelerini referans alırız. Bir şeye anlam verirken onların
bakış açılarından işlevsel oluruz.
Bu durumun yarattığı şeyse oradaki gerçeği
görmek yerine varsayımda bulunmaktır.
Annemizin karnında iken annemizin davranışlarının kısıtlanması, annenin
babayla ilgili yaşadıklarının duygusal etkileri aslında bizimle ilgili
olmamasına rağmen bize ait sanır oradaki rahatsızlığın sorumlusunun kendimiz
olduğunu düşünür ve bu durumu içselleştiririz.
Sonrasında ise anne ve babamızın duygu
durumlarını düzeltme görevini üzerimize alırız. Onlar kendilerini her kötü
hissettiğinde bir şeyler yapmak zorunda hissederiz. Veya diğer insanlarla
bulunduğumuz ortamlarda kişilerin kendilerini kötü hissetmelerinden kendimiz
sorumlu tutarız.
Buda bizi yorar.
Mevcut durumdan kurtulmak için referanslardaki
yanlışımızı görmek durumdayız. Orada olan şeyi görmek durumundayız.