Images

Kendinizi Özgürleştirmeye Hazır mısınız?

EFT - Emotional Freedom Techniques


       Bedendeki enerji noktalarına dokunurken soruna odaklanıp bedenden duyguları boşaltma tekniğidir. 
      Gary Graig, milyonlarca kez indirilmiş EFT manüelinde şöyle der: “Tüm negatif duyguların nedeni bedenin enerji sistemindeki bozukluğa bağlıdır.
İnsan bedeninde akışkan enerji kanallarının olduğuna inanılır. Bunlar 5000 yıl önceki Çinliler tarafından tanımlanmış olan bedensel meridyenlerdir. Bu meridyenlerde enerji rahat bir şekilde akarken her yönden iyi hissederiz. Ama bu enerji kanalları şöyle ya da böyle bir nedenle tıkandığı ya da durgunlaştığı zaman olumsuz ya da negatif dediğimiz duygular ortaya çıkar. Bu duyguların ortaya çıkması ise bedendeki birçok fiziksel semptomun belirtisidir. Özellikle doğu tıbbında bu anlayış binlerce yıldır sürmektedir.
Images

Kuantum sıçrama nasıl yapılır?

Kuantum sıçraması yapmanın  21 adımlık bir uygulaması var ancak ilk 5 adım en önemli uygulamaları içermektedir.
  Kendinizi geliştirmeye hazırmısınız. Kuantum sıcraması yapmak istiyormusunuz. Öyleyse elinize kağıt ve kalem alın ve kendinize sorun: "Ben nasıl bir yaşam içerisinde olursam gerçekten kendimi mutlu hissederim"
   Çünkü insanın yaşamındaki en büyük hedefi mutlu olmaktır. Çekim yasasıda mutlu olmak üzerine kuruludur. Çünkü mutlu olduğunuzda istediğiniz her şey size çok rahat bir şekilde akmaya başlayacaktır. Eğer mutlu değilseniz istediğiniz hiç bir şey olmayacaktır.
    Hazırsanız kuantum sıcramasının ilk 5 adımı ile ilgili çalışmaya başlayalım.

  1.Adım: Gözünüzü kapatın ve deyin ki ben nasıl bir yaşam istiyorum. Burada tüm kural “olsun”
“Beni seven bana değer bir eşim, evim veya işim olsun.” Tabi burada sizin için önemli olan özelliklerle niyetinizi detaylandırabilirsiniz.
“Ferah aydınlık huzurlu bir evim olsun” gibi..
  Ne istediğinizi bilen bir zihin sizi istediğiniz yere götürür.
Bazen şöyle yapıyoruz. İşte çok güzel bir evim olsun dubleks vesaire.. ardından nereden bulacağım ki!
Ne oldu iptal ettiniz. Kendi kendinize olmayacağına karar verdiniz. Kafanıza olumsuz bir düşünce bile geldiğinde onu sevgiyle uzaklaştırın. “ben bunu istiyorum” diyin.
Images

Değişime Direnci Nasıl Aşarız


“Kalp hastalarına yaşama alışkanlıklarını değiştirmedikleri takdirde ölecekleri söylenmesine rağmen sadece yedi kalp hastasından biri davranışlarını değiştiriyor. Peki neden davranışlarını değiştirmiyorlar?”


İnsanlar ve kurumlar değişime değişik şekillerde direnç gösteriyorlar. Harvard Üniversitesi profesörleri Robert Kegan ve Lisa Lahey, “Immunity to Change-Değişime Bağışıklık” isimli kitaplarında değişime direncin kaynaklarını açıklarken nasıl aşılacağına ilişkin yöntemleri de paylaşıyorlar.
          

Kitabın yazarları, zihinsel gelişimin ilginç bir analizini yapıyorlar. Zihinsel gelişimin üç aşaması bulunuyor. Birinci aşama sosyalleşmeyi öğrenen zihin. Sosyalleşmek son zamanda pozitif bir çağrışım içerse de kitapta olumsuz anlamda kullanılıyor. Bir insan yetişirken, belirli bir grubun parçası olmaya çalışır; bu süreç zihnin sosyalleşmesi olarak tanımlanır. Örneğin bir çetenin üyesi olmaya çalışan kişi, kendi kararlarını almak yerine, grubun kurallarına ve kararlarına kendini adapte eder. Trafikteki birçok sürücü küfreder; kibar bir insan araba sürmeyi öğrenerek aktif bir şoför olduğunda diğer şoförler gibi bir küfürbaza dönüşür. İnsanın zihni hiç farkında olmadan sosyalleşir.
      Zihinsel gelişimin ikinci aşaması, kendi kararlarını alan zihin durumudur. Bu aşamada kişi bireyselleşir. Kişi kendinin lideri olur ve kendi gündemini kendisi belirler; problemlerini kendisi çözer. Dünyayı kendi bakış açısından görür ve diğer insanların da kendi bakış açısına uymasını bekler. Tipik otokratik liderler, bu zihinsel aşamanın iyi birer örneğidirler.
        Zihinsel evrimin son aşaması, kendini dönüştüren zihin aşamasıdır. Bu aşamada kişi, liderliğin geleneksel kalıplarının ötesine giderek, çevresindekilerin itaatine değil, öğrenme ve gelişmesine odaklanır. Bu yeni lider, diğer insanların önünden giderek değil, bir pusula olarak yol gösterir. Bu üçüncü zihinsel aşamanın en önemli öğesi, çoklu bakış açısıdır. Birçok insan tüm yaşamlarını tek bir doğru olduğu düşüncesiyle harcar. Kendi fikirlerinizi savunmak doğrudur; yanlış olan kendi fikirlerinizi her zaman doğru olduğunu sanmaktır. Zihinsel evrimin üçüncü aşamasında kişi, çelişkili görülebilecek farklı görüş ve yaklaşımları kucaklamaktadır.
Yazarlar, değişime karşı bağışıklığı olan herkesin iki çeşit amacı olduğunu belirtmektedir: Görünen amaç ve gizli amaç. Görünen amaç, amacımız olarak ilan ettiğimiz şeydir. Gizli amaç ise, bizim içsel arzularımız ve bu içsel arzuları destekleyen varsayımlardır. İki amacın yanında değişime karşı duran üçüncü unsur davranışlardır. Yazarlar bu üçüncü unsur olan davranışı; bazen bir şeyi yapmak, bazen de yapmamak olarak tanımlıyor. Örneğin, çalışkan olmak isteyen bir öğrenci için ödev yapmamak, bir şeyi yapmamak durumuna örnek olabilir. Sigara içmek de aktif bir eylem olarak, bir şeyi yapmak durumuna örnektir.
      Görünen amaç ve gizli amaç durumuna en güzel örnek, kilo vermekle ilgilidir. Kilo vermek isteyen kişinin değişime direnç davranışı, ya fazla yemek ya da ihtiyaç duymadığı anda yemek yemektir. Eğer kişi kilo vermek istiyorsa neden aksi yönde hareket etmektedir. Çünkü gizli bir gündemi ve amaçları vardır. Kişi enerjik olmak istemektedir. O zaman yemek yemelidir. Kişi eğlenmek istiyorsa, yemeği de eğlence olarak görüyorsa yemeğe devam eder. Kişi çekici olmakla ya da dış görünüşüyle ilgilenmiyorsa yine fazla yemeğe devam ederler. Eğer gizli amaçlarımız ve onları destekleyen varsayımları açıkça tartışabilirsek, görünen amaçlarımıza ulaşabiliriz.
 
Images

Başarmak sizin elinizde!

Hep bir şeylerin peşindeyiz hayatta. Şunda daha iyi olmam lazım, bunda daha başarılı. Önce ilkokulda "5 pekiyi aferin"ler, sonra lise ve üniversite giriş sınavlarında daha çok net daha az yanlışlar, hep başarıyı kovaladık. Biraz araştırma biraz da sınav sisteminin bize uygun gördüğü bölümde okuyup bir meslek sahibi olduk. Çoğumuz iş yerinde ilişkilerimizde, kariyerimizde ve de para kazanma konusunda arıyoruz başarıyı. Yani vazgeçemiyoruz başarıdan, yaşımız yedi de olsa yirmi yedide de... Bir alanda başarılı olmak yetmiyor diğer bir alanda arıyoruz başarıyı. Mutluluk da başarıyla geliyor çünkü.
 
Peki ya başarısız olunca, işler istediğimiz gibi gitmeyince? İster üniversite giriş sınavında ister üniversitede okurken ya da iş ararken zorluklar hep yanı başımızda. Zorluklar öyle ya da böyle hepimiz için ortak olsa da, aslında bizleri birbirimizden başarısızlığa nasıl yaklaştığımız, nasıl algıladığımız ayırıyor. Çoğu zaman karşılaştığımız zorlukları, yaşadığımız olayları değiştirme şansımız olmasa da bakış açımızı değiştirerek ilerlemek mecburiyetindeyiz. Ne kadar olumlu ve gerçekçi olursak o derece önümüze çıkan fırsatları daha iyi görürüz. İlla Polliana’cılık oynamamıza da gerek yok; bardak yarı dolu deyip. Gerçekçi olalım, bardağın yarı dolu-yarı boş olduğunu bilelim yeter.
 
Zorluklardan, sorunlardan kaçarak ömür geçirilemeyeceğine göre, bir yerlerden başlamamız, önce kendi kabuğumuzu kırıp dışarıdaki zorluklardan önce içimizdeki engelleri aşmamız lazım. Başarısızlıklarımızın ardındaki bahanelere bakmak da lazım tabi.
"Ben yapamam ki?"   
"Bu yaştan sonra da öğrenilmez ki?"   
"Ah vaktim olsa gideceğim ama?"   
"Beni almazlar ki oraya."
 
Mademki başarıyı bu kadar çok istiyoruz, o zaman hayata teslim olmak yerine mücadeleyi de göze almak gerek? Ve en önemlisi, bizim dışımızdaki koşullar kötü de olsa, motivasyonumuz sayesinde en az seviyede etkilenerek yolumuza devam edebilmek. Bunun en güzel örneklerinden birini geçtiğimiz günlerde gündemi fazlasıyla işgal eden milli koşucumuz Süreyya Ayhan’da yaşadık. Onca eleştiriye, medyanın üzerine sürekli gitmesine rağmen o yılmadı, geriye çekilmek yerine daha da ileriye gitti. O kendi hayatında yaşadığı zorluklarda bunu yaptı. Peki ya bizler ve bizim zorluklara karşı tutumumuz nasıl?
 
Yaşanan başarısızlıklar için şanssızlık demeyelim lütfen! Şans, doğru zamanda doğru yerde olmaktır. Şu anda bulunduğumuz yerden, sahip olduklarımızdan ya da olamadıklarımızdan memnun değilsek "şanssızlık" deyip kaçmamak lazım sorumluluktan. Hayat tercihlerimizde, yaptığımız seçimlerde şekillenmiyor mu? Şu anda okuduğunuz okulu/bölümü ÖSS tercihlerinize yazmasaydınız sınavda daha az/fazla soru yanıtlasaydınız ya da belki de yurtta değil de bir ev arkadaşı bulup ev tutmayı seçseydiniz hayatınız kim bilir nasıl olurdu?
 
Öyleyse doğru zamanda doğru yerde olmak -tüm zorluklara rağmen çoğu zaman- bizim elimizde; karşılaştığımız olaylardaki tutum ve davranışlarımızla belirleniyor. Aslında şansla, tesadüfle açıkladığımız yaşadığımız nice olayı da bizim tercihlerimiz belirliyor. İşte bu nedenle, başarılı olmak istediğimiz her konuda, ister iş veya okul ister ev yaşamımız, ister eşimizle ya da sevgilimizle olan ilişkimizde tutum, davranış ve tercihlerimizle yaptıklarımızdan bizim sorumlu olduğumuzun farkında olmamız gerekiyor.
 
Yani ister inanın ister inanmayın söylenilenler doğru:
Başarmak sizin elinizde!
Images

Başarının anahtarı "Olumsuz duygulardan Arınmak"

    Gerçekten çekim yasasına inanan kişiler için başaramayacakları bir şey olmadığını biliyorum. Şu anda piyasada oldukça fazla derecede bu konuda yazılmış kaynak kitap ve döküman mevcut. Okuduğunuzda yada konu ile ilgili videoları seyrettiğinizde hep aynı konuları işliyorlar.
   Eğer yakın zamanda oldukça popüler olan "The Secret" (Sır) gibi Evrensel Çekim Yasası'na vurgu yapan filmleri izlediyseniz ya da kitapları okuduysanız kendi duygusal enerji düzeyinizi yükseltmenin sürekli kendinizi iyi hissetmenin sizin hayatınıza iyi şeyleri çekeceğini duymuşsunuzdur.
    İste istediğin şey sana gelecek. Olumlu düşün, pozitif düşün, çekim yasası.  İnsanlara bu konuda sürekli öğüt ve yol göstericilik var.


    Herkes mutlu huzurlu etrafına pozitif enerji yayan insanlarla bir arada olmak ister. Sadece sosyal arkadaşlık anlamında değil aynı zamanda iş hayatında da pozitif bir insan olmak size pek çok kapıyı açabilir pek çok fırsatı size çekebilir. Ancak gerçekten de stressiz dünyadan uzak, gelecek kaygısı olmadan yaşayabilen acaba ne kadar insan var. Günümüz insanları sürekli bir telaş ve koşturmaca içinde içerisinde beynimizi boşaltıp nasıl istediklerimize odaklanabiliriz.


Images

Kontrol Etmekten Vazgeçin


   Bir araştırmaya göre kadınlar erkek arkadaşlarının cep telefonlarını ya da e-postalarını karıştırma hakkına sahip olduklarını düşünüyorlar. Peki bunun sizi kısa vadede son derece mutsuz biri haline getirebileceğini söylesek? 2010, aldatma skandallarıyla dolu bir yıl oldu desek yeridir. (Mesela en son çıkan söylenti Ashton Kutcher'ın sevgilisiyle konuşurken Demi Moore'a yakalanmasıydı.)

     Eminiz birçoğunuz sevgilisinin telefonunu eline dahi almamıştır ama birçoğunuz defalarca o telefonu karıştırırken bulmuştur kendini! Düşünün; erkek arkadaşının e-posta şifresini ele geçirip eski kız arkadaşıyla hâlâ konuşup konuşmadığını araştıran kaç kız var etrafınızda? "Birçok kişi erkek arkadaşının cep telefonunu, bilgisayarını karıştırıyor ve normal bir şey yaptığını düşünüyor. Aslında bu tür davranışlar hiç sağlıklı değil" diyor Love Prescription kitabının yazarı Seth Meyers. Erkek arkadaşınızın 24 saat boyunca neler yaptığını, kimlerle görüştüğünü anlamaya çalışmak büyük zayıflık olarak gösteriliyor.

    Sevgilinizin cep telefonunu ya da e-postalarını karıştırdığınızda bir şeyleri yanlış anlamanız mümkündür. Önünü alamayacağınız şeyler içinse mutsuz olmaya değmez.

Önlenmez Davranış

     Erkek arkadaşınızın sürekli nerede olduğunu kontrol etme isteğinin güvensizlikten kaynaklandığını belirtiyor Is It Love or Is It Addiction kitabının yazarı Brenda Schaeffer. "Eğer kendimizi güvensiz hissediyorsaki çimizde sürekli olarak erkek arkadaşımızı kontrol etme isteği uyanır. Saat başı Facebook'ta ne yaptığına bakmak düzenli bir alışkanlık haline gelir. "Sizinle birlikte olan fotoğrafları Facebook'a yükleyip yüklemediğini kontrol etmek için onun sayfasına girmeniz gayet normal bir davranış ama eğer eski kız arkadaşını sürekli olarak Google'dan araştırıp, e-posta şifresini ele geçirmek için uğraşıyorsanız ortada büyük bir problem var demektir. Ve bir çok bağımlı davranış gibi bu davranışında geri dönüşleri tatsız olacaktır" diyor Romance Rehab kitabının yazarı Jan Hoistad. Yapılan bir araştırmaya göre erkek arkadaşınızın Facebook sayfasını ne kadarsık kontrol ederseniz kıskançlığınız da aynı oranda artıyor. Çünkü her o sayfaya baktığınızda ister istemez şüphelerinizin gerçekleşeceğini düşünüyorsunuz.

Alışkanlığınızdan Kurtulun

      "İlk aşamada bu davranışınızın sağlıklı bir durum olmadığını kabullenmekle işe başlayın. İkinci aşamada ise neden bu davranışı sürdürdüğünüzü düşünün. Bazen kadınlar ilişkide umduklarını bulamadıklarında hayal kırıklıklarını bu tür davranışlar sergileyerek unutmaya çalışırlar" diyor Meyers. "Eğer ilişkide sizi rahatsız eden ya da eksikliğini hissettiğiniz bir durum varsa bunun nedenlerini araştırın. Erkek arkadaşınızla konuşun, bu sayede kendinizi çok daha güvende hissedeceksiniz. Mesela sürekli geç kalmasından mı şikayetçisiniz ya da size istediğiniz kadar zaman ayırmıyor mu? Bu gibi spesifik konuları onunla konuşarak halletmeye çalışın. Eğer onun için değerliyseniz söylediklerinizi dikkate alacaktır. Tabii ki etraftan duyduğunuz aldatma hikayeleri de sizi paranoyak biri haline getirebiliyor. Eğer aşk hayatınızı kafaya takan bir yapınız varsa başka şeylere yönelmeye çalışın. Kendinize yeni hedefler belirleyin. Yeni bir dil öğrenin ya da spora başlayın. Sağlıklı alışkanlıklar zamanla sağlıksız olanların yerini doldurmaya başlayacaktır" diyor Schaeffer. Erkek arkadaşınızın her e-postasına baktığınızda veya telefonunu karıştırdığınızda ilişkinizin kötü etkilenebileceğini aklınızdan çıkarmayın. En basitinden şunu düşünün; sevgilinizin her hareketinizi takip etmesini ya da kıskançlık krizlerine girmesini ister miydiniz?
Images

Negatif Düşünceleri Pozitife çevirin

Mutluluğun elinizde olduğunu hiç düşündünüz mü? Bunun için belki de yapmanız gereken tek şey negatif düşüncelerinizi pozitif olanlarla değiştirmek... Sizin için uzmanların görüşlerini aldık ve mutluluğun formülünü yakaladık.

Bu zamana kadar neyi denediyseniz bir türlü mutlu olmayı beceremediniz. Aslında yalnız değilsiniz! Mutluluk konusu, hemen herkes için çözülmesi zor bir problem. Hedonistik görüşe göre, vücudunuzu mutlu etmek, ruhsal mutluluğu başarmanıza yardım ediyor ve bu da dolayısıyla sizin pozitif düşünmenize yardımcı oluyor. Tüm bunların birleşimi sizi gerçek mutluluğa kavuşturuyor...

Ünlü İsveçli psikolog Alexandre Thalman'a göre ise işin sırrı bir bardağın yarısını boş diğer yarısını dolu görmek metaforu gibi: "Beynimiz, bütün hislerimizi yalnızca mutlu olmak fikri etrafında bütünleştirir. Bu yüzden bütün hayatımızı da bunu yorumlamak için harcıyoruz" diyor. Bu yorumlarımızın negatif ya da pozitif düşünceye dönüştüğüne vurgu yapan Thalman, duygularımızı belirleyen bu düşüncelerin, diğer insanlarla kurduğumuz ilişkileri etkilediğini de belirtiyor; "En basit örnek ile; hava yağmurlu olduğunda, modunuz düşük bir şekilde, dışarı çıkamadığınızı düşünürseniz mutsuz olursunuz, ama yağmurun evde çok keyifli bir gün geçirmenizi sağlayacağını düşünürseniz çok mutlu olabilirsiniz. Ayrıca bu, sizin etrafınızda olup biten bütün olaylarla baş etmenize de yardımcı olabilecek müthiş bir anahtar olabilir." Thalman, işleri düşünce gücümüzle kendimizin zorlaştırdığını ve ister istemez kendi mutluluğumuza ya da mutsuzluğumuza neden olduğumuzu da ekliyor.

Kendinizi kıyaslamayın
Mutluluk üzerine çalışan psikiyatr Chistophe Andre, olumsuz karşılaştırmaların da insanları mutsuz ettiğine dikkat çekiyor. Andre, matematik sınavından 50 alan bir öğrencinin aynı sınavdan 100 notunu alan diğer öğrenciyle kendini karşılaştırarak kendi kendini mutsuz ettiğini düşünüyor. Psikiyatr, böyle düşünme biçimi yerine, hemen pozitif bir yan bularak olayı lehimize çevirmemiz gerektiğini belirtiyor. Ayrıca bu tip düşünce şekli korkuya sebep oluyor ve olumsuz karşılaştırmalar sonrasında insani ilişkiler bozulabiliyor.

Hayata anlam katın
Harvard Üniversitesi'nden Tal Ben-Shahar, "Mutluluğun formülünün zevk almak ve onu dolu dolu anlamlandırmak olduğunu düşünüyorum" diyor. Shahar, mutlu olan insanların hayattan zevk aldıklarını, yazdıklarını, bir şeyler ürettiklerini, kötü anları geçiştirebildiklerini ve varoluşları için sebepler bulabildiklerini savunuyor. Eğer mutlu olmak istiyorsak yaptıklarımıza, konuştuklarımıza ve yaşadıklarımıza anlam yüklememiz ve bu yarattığımız manaya sıkı sıkı sarılmamız gerekiyor. Hayatın içinde bizim de bir işe yaradığımız konusunda anlamlandırma yaparsak, yaratıcılığımızın artacağı, aktivitelerimizin çoğalacağı ve insan ilişkilerinde gözle görülür bir mesafe kat edeceğimizi de unutmamak gerekiyor. Çünkü mutluluk aynı zamanda paylaşabileceğiniz bir şey, mutlu olduğunuzda yanınızdaki ve sizinle iletişime geçen her bireyi olumlu yönde etkilemiş olacaksınız.

Pozitif bir bakış açısı bulun
Yaptığınız hatalarınız var; o gün orada bu şekilde davranmamalıydınız ya da içinizde arkadaşınızın bilmesi gereken bir gerçek var ama bunu bir türlü söyleyemediğiniz için vicdanınız sizi rahatsız ediyor. Psikanalist Claude Tedguy, iç çatışmalarımızın ya da vicdan muhakemelerimizin de bizi mutsuz ettiğini söylüyor. Gerçek ne kadar acı olursa olsun, yaptığınız geri dönülmeyecek bir hata bile olsa yine bardağın dolu tarafını düşünerek pozitif bir yan bulmanız gerekiyor. Tedguy, insanın buna kendini inandırması gerektiğine dikkat çekiyor. Psikanalistlerin, psikiyatrlarla birleştiği bir nokta da, olumlu düşünmeyen insanların kendi iç dünyalarındaki karanlığa kapılarak mutsuz olduğu. Kafasında devamlı olarak negatif düşünceyle dolanan karakterler, gerçekteki olumlu olayları fark edemez ve zamanla depresyona girebilir. Ayrıca psikiyatrlar, bazı nörolojik bozuklukların da kişinin olumsuz düşünmesine neden olduğunu ve uygun ilaçlarla tedavi edilmezse mutsuz bireyler yaratılacağının altını çiziyor. Peki pozitif düşünmek gerçekten de insanın mutlu olmasına yardımcı oluyor mu? Harvard Üniversitesi'nde "pozitif düşün" fikrinden yola çıkan psikolog Tal Ben-Shahar, 1400 öğrenci üzerinde yaptığı incelemede, bu öğrencilerin yüzde 23'ünün hayatlarını değiştirdiğini kanıtlıyor. Araştırmada olumlu düşünme taktiğini uygulayan öğrenciler, küçük mutluluklar yerine gerçek içsel mutluluğa kavuştuklarını açıklamış.

Negatifliğinizi kovalamak için yeni fikirler Olumsuz olmaktan kurtulmak için her şeyi denediniz ama yine de zorlanıyor musunuz? Hemen pes etmeyin, kişisel gelişim teknikleriyle yeniden bir şans yakalayabilirsiniz, mutluluk burayı henüz terk etmedi...

Teknik 1: Psikoterapist Pierre Balnc-Sahnoun, öncelikle bazı hareketlerimizi yeniden gözden geçirmemiz gerektiğini söylüyor. Bunun için önce sizi mutsuz eden herhangi bir konuya odaklanın. Yeni bir bakış açısıyla, neden böyle davrandığınız üzerine fikir sahibi olana kadar düşünün. Aslında sonunda bulacağınız yanıt belli: Negatif düşünceniz sizin savunma mekanizmanız haline gelmiş. İkinci adım olarak, bunun neden kaynaklandığını, bu savunma mekanizmasının neden olduğunu anlamaya çalışın. Bulacağınız yanıt her ne olursa olsun, radikal değişiklikler yaparak onun etkisinden kurtulmak için kendinize gerçek bir söz verin. Zamanla göreceksiniz ki, aslında sizi karamsar yapan olaylar ya da olumsuz düşünmenize neden olan etkiler gelip geçici özelliklere sahip. Siz kendinizi yeniledikçe ve hastalıklı bir karamsarlığa sahip olmadığınızı gördükçe mutluluk ibrenizde bir artış gözlenecek.

Teknik 2: Fizyolojist ve psikoterapist Isabelle Fiilizat'a göre duygular, tehlike halinde ya da endişe durumunda kontrolünü sağlayamayacağımız bir hal alıyor. Kendinizi yeniden keşfetmeniz ve olumlu bir bakış açısına sahip olmanız için duygularınızın barış ortamında oluşması gerekiyor. Mutsuz olduğunuz bir durumun ortasında kaldığınızda geçmişe doğru bir zaman yolculuğuna çıkın. Gözlerinizi kapatın ve küçük bir çocukken mutsuz olduğunuz gerçek bir zamanı anımsayın. Bebekleriniz eskimiş olabilir, size söz verildiği halde yan sokaktaki parka gidememiş olabilirsiniz; bu yüzden ağladığınızı da unutmayın. Tıpkı, o gerçek duygu kırıklığının geçtiğine şahit olduğunuz gibi, şu an içinde bulunduğunuz durumu da atlatacağınıza gerçekten inanın. Belki çocuk değilsiniz, ama hayatın her karesinde büyüdüğünüzü ve yeni olaylarla karşılaşıp belleğinize kazıyacağınızı unutmayın.

Artık harekete geçme zamanı, düşünmeyi bırakın! Düşünceleriniz negatif mi yoksa pozitif mi? Bunu düşünmeyi artık bir kenara bırakın ve harekete geçin, tıpkı film çekimlerindeki gibi: Action!

Pozitif düşünce dünyayı kurtaran olumlu bir yana sahip. Yıllar önce İkinci Dünya Savaşı sonrasında savaşa giren toplumların psikolojilerini düzeltmekte de aynı yöntemin kullanıldığını biliyoruz. İyi ve pozitif düşüncenin yaydığı olumlu enerjinin dönüp dolaşıp yeniden sizi bulacağı fikri de oldukça yaygın. Yunus Emre'nin, Mevlana'nın yazıları ve son zamanlarda ünlenen "Secret" kitabı da aynı felsefenin ürünü. Pozitif düşünceye sahip olmak aynı zamanda objektifliğimizi de artırarak, olaylara başka açılardan bakmamızı sağlıyor. Son yıllarda yaşanan ekonomik krizlerden sonra özellikle Amerika Birleşik Devletleri'nde pozitif düşüncenin yayılmasının insanların daha mutlu olmasında önemli bir rol oynadığı kanıtlandı. Ayrıca araştırmalar, olumlu düşüncenin hayata ve geleceğe yönelik umutları artırdığına da dikkat çekiyor.

Russ Harris, uzun yıllar üzerinde çalıştığı mutluluk konusundaki kitabı Happiness Trap'te: "Mutluluk, olumlu düşünce sayesinde peşinde koştuklarımızdan çok, olumsuz olan hislerimizi pozitif düşünce sayesinde ötelemektir" diyor. Eğer acı çekiyorsanız, niye olduğunu merak ettiğinizde sonuç ne oluyor, hiç düşündünüz mü? Bu soruların yanıtlarını vermek sizi mutluluğa bir parça daha yakınlaştırır. Ayrıca motive olmak da işinizi kolaylaştıracak en büyük etkenlerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Uzman Julie Fast, yapacağınız şeyi aklınıza koyduğunuzda hiç vakit kaybetmeden yapmanız gerektiğiniz vurguluyor. Spora başlamak ve vücudunuzu mutlu etmek de mutluluk hormonunu tetikleyen önemli bir yardımcı olabiliyor.

Etrafınızla ilişkileriniz pozitif düşünceden sonra nasıl bir yol izliyor? Elbette ki olumlu düşünce ve açığa çıkan enerji diğer insanlarla olan ilişkilerinizi de olumlu yönde etkiliyor. En iyi yöntem, kendimizi olduğu gibi hayatın içine bırakmak. Ölmeden önce yaşayacaklarınızı planlamak yerine, iyi ve güzel taraflarıyla hayatı algılayıp tam ortasında bulunmak doğru yollardan biri sayılıyor.


************************************************

KONTROL SENDE kitabımı satın alarak hayatınıza  katkıda bulunmak ister misiniz?

KENDİ KENDİNİZİN YAŞAM KOÇU OLUN


***********************************************