Images

Affederek Bağlardan Çözülmek

Temiz bir vicdan kadar yumuşak bir yastık yoktur.
Hedefimiz, gerçekleştirmek istediğimiz her ne olursa olsun bu konuda atacağımız en değerli adım affetmektir. Hem kendimizi hem de geçmişte yaşadığımız bizi üzen deneyimlerimizin kısıtlayıcı duygusal yüklerini özgürleştirmek için affetmektir.


Affetmek Latince bağları çözmek anlamına gelir!


Peki, o zaman affetmediğimizde neye bağlanırız.... Yaşadığımız olay geçmiştir bir anı olmuştur. Tatsız üzüntü veren bir anı.. Bu anıdan bize miras kalan ise hatırladığımız üzücü hayaller ve duygulardır.

o kişilerden ya da olaylardan özgürleşmedikçe zihnimizde sesleri… bedenimizde bizi üzen duyguları yeniden yeniden yeniden canlandırır dururuz.. ve can veririz geçmişte kalması gereken unuttuğumuz bu üzüntülerimize.. hepimizin bildiği gibi artık; beynimiz hayal ile gerçeği birbirinden ayırt etmez..bazılarımız hatırlamaz bile yaşadığı incitici anıları.. gömmüştür çoktan bilinçaltının derinliklerine..

Neden diye sorar o zaman?
Neden her ilişkim üzücü bir şekilde bitiyor?
Neden pek çok şeyim olduğu halde kendimi mutsuz hissediyorum?
Neden hep iyi başlayan iş yaşantım üzüntülü bir şekilde bitiyor?
Neden dostlarım vefasız çıkıyor?

Nedenler bitmez..



Neden mi ?

Mazeret ve neden aradığnız sürece bir çok mazeret ve neden vardır.Çünkü bir konu ya da kişi ile ya da yaşamımızda şu anda olmasını istediğimiz gerçekleşmesini istediğimiz hedeflerimizle ilgili olarak ilk kurduğumuz ilişki nasılsa ve bu konuda duygusal olarak nasıl hissediyorsak devamı da o şekilde gerçekleşir.


İçimizde bastırdığımız, doğru bir şekilde ifade etmediğimiz, incinmişliklerimiz, kırgınlıklarımız, öfkelerimiz bizi sürekli ilk kurduğumuz ilişkiye bağlayan prangalar olur. Biz her ne kadar yeni ilişkilere.. yeni işlere..yeni arkadaşlara, yeniye dair ne istiyorsak ona doğru yol aldığımızı sansak da bağlarımız bizi sıkı sıkı tutar ve olduğumuz yerde boşa adımlar atarız.. bağımızın uzunluğu kadar bir daire etrafında döner dururuz.. Bu bir kısırdöngüdür artık.

Affederek işte bu bağları çözer adımlarımızın bizi gerçekten hedeflerimize, istediklerimize götürmesini sağlarız.


Images

Hayat bir arayıştır

Hayat bir arayıştır, sürekli bir arayış, ümitsiz bir arayış; arayanın ne aradığını bilmediği bir arayış. Aramak için çok derin bir içgüdü var, ama insan ne aradığını bilmiyor. Ve öyle bir zihin durumu var ki, eline geçen şey ne olursa olsun, seni tatmin etmiyor. Hayal kırıklığı insanın kaderiymiş gibi görünüyor; çünkü ulaştığın şey, ona ulaştığın anda anlamsızlaşıyor. Yeniden aramaya başlıyorsun.

Bir şey elde etsen de etmesen de, arayış devam ediyor. Neyin var neyin yok, hiç önemli değil, çünkü arayış her durumda sürüyor. Fakirler arayışta, zenginler arayışta, hastalar arayışta, iyiler arayışta, güçlüler arayışta, güçsüzler arayışta, aptallar arayışta, bilgeler arayışta; ve kimse tam olarak ne aradığını bilmiyor.

Bu arayışın ne olduğu ve neden orda olduğu anlaşılmalı. Öyle görünüyor ki, insanın varlı- ğında, insanın zihninde bir boşluk var. İnsan bilincinin yapısında bir delik, bir kara delik var sanki. İçine sürekli bir şeyler atıyorsun ve hepsi kayboluyor. Sanki hiçbir şey onu doldura- mıyor, hiçbir şey doyumu yaklaştırmıyor. Çok ateşli bir arayış bu. Bu dünyada arıyorsun, öbür dünyada arıyorsun. Bazen parada arıyorsun, bazen güçte, prestijde, bazen Tanrı’da, coşkuda, sevgide, meditasyonda, duada; ama arayış devam ediyor. İnsan adeta aramaktan hasta olmuş durumda.

Ama arayış şimdi ve burada olmana izin vermiyor, çünkü arayış seni sürekli başka bir yere yönlendiriyor. Arayış bir yansıma, arayış bir arzu; ihtiyaç duyduğun şeyin başka bir yerde olduğu fikri, onun var olduğu ama başka bir yerde olduğu, şimdi burada olmadığı fikri. Kesinlikle var, ama şimdi değil, burada değil. Orada, başka bir zamanda; asla şimdi, burada değil. Seni didiklemeye devam ediyor, itip kakmaya devam ediyor. Seni daha da delirtiyor, çılgına çeviriyor. Ve asla tatmin olmuyor.

Çok yüce bir Sufi kadın, Rabia al-Adawia hakkında şöyle bir hikâye anlatıldığını duydum:

Bir akşam, güneş batarken, ortalıkta henüz biraz ışık varken, insanlar onu sokakta bir şey ararken bulur. Yaşlı bir kadındır; gözleri zayıftır ve zor görmektedir. O yüzden de komşular yardıma gelir ve sorar: “Ne arıyorsun?”

Rabia cevap verir: “O sorunun hiç lüzumu yok. Arıyorum işte, yardım edebiliyorsanız edin.”

İnsanlar güler: “Rabia, delirdin mi? Sorunun lüzumu yok diyorsun ama ne aradığını bilmeden nasıl yardım ederiz?”

Rabia der ki: “Peki, öyle mutlu olacaksanız, iğnemi arıyorum. İğnemi kaybettim.” Yardım etmeye başlarlar ama sokak çok büyüktür, iğne de çok küçük.

O yüzden derler ki: “Nerde kaybettiğini söyle, tam neresi olduğunu, yoksa çok zor, ilelebet arasak da bulamayız iğneni. Nerde kaybettin?”

Rabia der ki: “O sorunun da lüzumu yok. Aramakla bunun ne alakası var?”

Komşular durur: “Sen iyice delirmişsin!”

Rabia cevap verir: “Peki, ille de öyle mutlu olacaksanız, evde kaybettim iğnemi.”

Derler ki, “O zaman niye burada arıyorsun ki?”

Söylendiğine göre, Rabia şöyle cevap verir: “Çünkü ışık burada var, içerde hiç ışık yok.”

Bu hikâye çok önemli. Hiç kendine ne aradığını sordun mu? Hiç ne aradığını derin bir medi- tasyon konusu haline getirdin mi? Hayır. Bazı belirsiz anlarda, rüya anlarında ne aradığına dair küçük bir hisse kapıldıysan bile, hiçbir zaman kesin değil, tam değil. Henüz tanımla- madın onu.

Tanımlamaya çalıştığında, ne kadar tanımlanırsa, o kadar aramaya gerek olmadığını hissedeceksin. Arayış ancak belirsizlik durumunda sürebilir, bir rüya halinde. Netlik olmadığında aramaya devam edersin, içten gelen bir güdüye kapılarak, içten gelen bir aceleyle itilerek. Şunu biliyorsun: Aramaya ihtiyacın var. İçinden gelen bir ihtiyaç var. Ama ne aradığını bilmiyorsun. Ve ne aradığını bilmiyorsan, nasıl bulabilirsin?

Çok belirsiz; sanıyorsun ki anahtar parada, prestijde, saygınlıkta. Ama sonra saygın, güçlü insanlara bakıyorsun, onlar da arıyor. Çok zengin insanlar görüyorsun, hayatlarının sonuna kadar aramaya devam ediyorlar. O zaman zenginlik de işe yaramıyor, güç de. Arayış, elinde ne olursa olsun, devam ediyor.

Arayış başka bir şey için olmalı. Bu isimler, bu etiketler ? para, güç, prestij ? sadece zihnini tatmin etmek için. Sadece bir şey aradığını hissetmen için ordalar. Ama o şey hâlâ tarif edilemiyor; tuhaf bir duygu.

Gerçek arayan için ? Biraz uyanmış ve farkında olan için ? ilk gerekli şey, arayışı tanımlamak, ne olduğunun keskin bir tanımını yapmak, hayal dünyasından çıkarmak, derin bir uyanıklıkta onunla karşılaşmak, içine bakmak, onunla yüzleşmektir. Hemen bir dönüşüm başlayacak. Arayışını tanımlamaya başlarsan, arayışa olan ilgini kaybetmeye başlayacaksın. Ne kadar tanımlarsan, o kadar azalacak. Ne olduğunu net olarak bildiğin anda, birden yok olacak. O sadece sen dikkatli olmadığında var.

Tekrarlanmasına izin ver: Arayış, sadece uykuda olduğun zaman var. Arayış, sadece uyanık olmadığında var; arayış sadece farkında olmaman halinde var. Arayışa farkında olmamak yol açıyor.

Evet, Rabia haklı. İçerde ışık yok; içerde ışık olmadığı, bilinç olmadığı için, elbette dışarıda aramaya devam ediyorsun çünkü dışarısı daha net görünüyor.

Duyularımızın hepsi dışa dönük. Gözler dışa açılıyor, eller, bacaklar dışa doğru hareket ediyor, kulaklar dışarıdaki sesleri dinliyor. Sahip olduğun her şey dışa doğru açılıyor; beş duyu dışa dönük. Aramaya oradan başlıyorsun; gördüğün, hissettiğin, dokunduğun şeylerden. Duyuların ışığı dışa çevrili ve arayan ise içerde.

Bu ikiliğin anlaşılması gerekiyor. Arayan içerde ama ışık dışarıda olduğundan, arayan hırslı bir şekilde dışarıda tatmin edecek bir şey bulmak amacıyla harekete geçiyor. Hiçbir zaman bulunmayacak. Hiçbir zaman bulunmadı. Şeylerin doğası gereği bulunması mümkün değil çünkü eğer arayanı aramıyorsan, bütün arayışın anlamsız. Eğer kim olduğunu anlamazsan, arayışın boşuna; çünkü arayanı tanımıyorsun. Arayanı tanımıyorsan, doğru boyutta, doğru yönde aramayı nasıl başarabilirsin? Mümkün değil. Her şeyden önce, ilk adımlar atılmalı.

OSHO
Images

Seyret, Sus ve Dinle

Bir gün bir dağ güneşle birlikte güne uyandı. Rüzgarın esintisiyle ağaçlarının dallarını sallaya sallaya esneyerek gerindi. Güneş pırıl pırıl ufukta tam karsısından doğuyor, onunla arasında masmavi bir deniz çarşaf gibi günü karşılıyordu.
Dedi ki, 'Ben ne güzel bir yerdeyim, önüm masmavi bir deniz ve  her gün güneş bana gülümseyerek gün başlıyor.'
Gökyüzünde küme küme bulutlar pamuk yığınlarını andırıyordu. Martılar çoktan uyanmış gökyüzünde dans ediyorlardı. O sırada dağ bir de baktı ki, eteklerinde bir minicik fare denize doğru yürüyor.
'Iiiiiiiiihhhhhh, bu da ne?
Bu küçük fare benim manzaramı simdi neden bozuyor? '
Onun oradan bir an önce gitmesini istedi ve söyle bir titredi. Tepeden aşağıya doğru bir kaç tas hızla yuvarlanmaya başladı. Fare sesi duyunca hemen bir yüksek kayanın üstüne sıçradı ve oraya yerleşti. Düsen taslarda ona hiç bir zarar vermedi. Farecik de başladı denizin güzelliğini seyretmeye.
Ara ara atlayan zıplayan balıklar denizin duruluğunda küçük halkalar oluşturuyordu.
Deniz dağın sıkıntısını anladı ve dağa seslendi:
'Neden böyle bir günde bir küçük fare için mutsuzluk oyununa başlıyorsun ki? Bak ben dümdüzken balıklar da benim duruluğumu bozuyorlar. Ben onlara kızıyor muyum? Biliyorum ki onlar bensiz ben onlar siz olamayız. Sen de seninle birlikte yasamak zorunda olanlara kollarını açmalısın. Güneş hiç bulutlara bozuluyor mu? Benim ısınlarımı engelliyorlar diye kızıyor mu? Kabul et gerçeği, hersey bir şeylerle bütün aslında. Fark ve güzellik de burada. Bu sayede her gün ayrı bir şey öğretiyor bize; her gün ayrı bir ders veriyor. Sen iyisi mi sadece SEYRET, SUS ve DINLE.'
Dağ denize sordu:
'SEYRET, SUS ve DINLE? O da ne demek? '
Denize bak.. Seyrettiğinde güzellikleri göreceksin...Sustuğunda kendinden başkalarının söylediklerini duyabileceksin... Dinlediğindeyse onlardan öğrendiklerini uygulama fırsatı bulabileceksin
Images

Hayatta hiç birsey yolunda gitmiyor diyenlere...

Hayatta hiç birsey yolunda gitmiyor diyenlere...
Çin Bambu ağacının yetişmesi, olumlu israr için güzel bir örnektir. Çinliler bu ağacı şöyle yetiştirir:
Önce ağacın tohumu ekilir, sulanır ve gübrelenir.
Birinci yıl tohumda herhangi bir değişiklik olmaz. Tohum yeniden sulanıp gübrelenir.Bambu ağacı ikinci yılda da toprağın dışına filiz vermez.Üçüncü ve dördüncü yıllarda her yıl yapılan işlem tekrar edilerek bambu tohumu sulanır ve gübrelenir. Fakat inatçı tohum bu yılda da filiz vermez.Çinliler büyük bir sabırla beşinci yılda da bambuya su ve gübre vermeye devam ederler. Ve nihayet beşinci yılın sonlarına doğru bambu yeşermeye başlar ve altı hafta gibi kısa bir sürede yaklaşık 27 metre boyuna ulaşır.
Akla gelen ilk soru şudur :Çin bambu ağacı 27 metre boyuna altı hafta da mi Yoksa beş yılda mı ulaşmıştır?
Bu sorunun cevabı tabii ki beş yıldır.
Büyük bir sabırla ve israrla tohum beş yıl süresince sulanıp gübrelenmeseydi ağacın büyümesinden hatta var olmasından söz edebilir miydik?..


Bir başarının şartları her zaman çok basittir.
Bir süre için çalışın,
Bir süre tahammül edin.
Her zaman inanın.
Ve hiçbir zaman geri dönmeyin

Images

Pratik Bilinç Altı Kodlama

     Bilinçaltı mesajları yaşamlarımızda ciddi ve kalıcı değişiklikler yaratmak amacıyla kullanılabiliyor. Beynin bu kısmı, bellekten vücut ısısına ve bilincinizin ana özelliklerini belirlemeye kadar her şeyi kontrol eder.

      Bilinçaltı mesaj oluşumuyla ilgili en ünlü deney, Dr. James Vicary tarafından yapılmıştır. Vicary, “Patlamış mısır istiyorum” ve “Daha çok kola iç” sözcüklerini, bir grup sinema izleyicisinin önünde yalnızca 100 milisaniye süreyle yakıp söndürmüştür. Bilinç eşiğinin altında olduğundan, aslında kimse mesajları “görmemiştir”; ama patlamış mısır satışları % 57,8, kola satışları ise % 18,1 artmıştır
       ABD Hükümeti, çok geçmeden, reklamlarda bu güçlü öneri tekniğinin kullanımını yasaklamıştır. Ama, bir süre sonra, bu tekniğin harika bir kendi kendine yardım aracı olabileceği fark edilmiştir ve kitleler, birdenbire, kişisel gelişim komutlarını doğrudan bilinçaltına gönderme gücüne sahip olmuşlardır.
Bütçeniz azsa, bilinçaltı mesaj oluşumunun gücünden faydalanmanızı sağlamaya başlamanın çok daha hesaplı bir yolu var.
      Şöyle. Yaşamınızda hemen şimdi yoğunlaşmak istediğiniz birkaç ana hedefi belirlemekle başlayın. Örneğin, daha hızlı öğrenmeyi ya da sigarayı bırakmayı isteyebilirsiniz. Bu hedefi, “Ben hızla öğrenirim” ya da “Sigarayı bırakmaya hazırım” gibi, basit, kısa ve olumlu bir onaylama cümlesi şeklinde yazın.
        Şimdi, onaylama cümlenizi, beyaz bir kartonun üzerine açıkça ve kalın siyah keçe kalemle yazın. Üç ya da daha fazla kart hazırlayın. Her birinde ana temanıza odaklanan onaylama cümleleri olsun. Bunları bir elektrik feneriyle birlikte yatağınızın kenarında saklayın.
     Sırada asosyal kısım var.
     Zihninizin kabul etme kapasitesinin yüksek olduğu anı yakalayacağız; bilinçaltınıza girişi sağlayan kapının sonuna dek açık olduğu gece yarısında zihninizi uyandıracağız.
     Çalar saatinizi sabah 3’e kurun. Sonra her zamanki gibi uyuyun. Zili duyar duymaz, alarmı kapatın ve neredeyse içgüdüsel bir şekilde, onaylama cümlelerinin bulunduğu kartonları ve elektrik fenerinizi alın. Oda zifiri karanlık olmalı.
      Daha sonra, feneri her bir kartona doğru defalarca yakıp söndürün. Bunu yaparken, kartonlara bakın. Sözcükleri bilinçli olarak seçmeye çalışmayın. Bu bilinçaltı mesajlar, bilinçaltınız içindir.
      İşiniz bitince, basitçe feneri söndürün; kartonları yere bırakın ve uyumaya devam edin. Uykuya dalmak, yalnızca iki dakikanızı alacaktır. Emin olun, derin ve huzurlu bir uyku uyuyacaksınız. Bu kadar.
       Biraz önce bilinçaltınıza bir dizi bilinçaltı mesaj gönderdiniz. Sırada heyecanlı bir şey var.Pek çok kişi, bu tekniği birkaç gece kullandıktan sonra, hedeflerine ulaşmada yardımcı olan ya da kararlarını etkileyen, sorun çözücü rüyalar gördüklerini belirtmişlerdir. Yalnızca bir hafta sonra ve neredeyse tüm katılımcılar, ana hedeflerine doğru önemli bir adım attıklarını fark ederler. Öğrenim hızları ciddi oranda artar. Nikotin bağımlılıkları yarı yarıya azalır. Değişim, içten olmaktadır Bu, çok basit bir sistemdir; ama gayet güçlüdür ve ne yazık ki çok az kullanılır Garip bir şekilde, bu makaleyi okuyan çoğu insan, bu basit deneyi yapmayacaktır. Buna inanmazlar. İşe yaramayacağını düşünürler.

SEVGİYLE...


************************************************

KONTROL SENDE kitabımı satın alarak hayatınıza  katkıda bulunmak ister misiniz?

KENDİ KENDİNİZİN YAŞAM KOÇU OLUN


***********************************************

Images

Hayatınızda Birşeyleri Değiştirmek İstediğiniz de...

Binlerce yeni yol düşledim. Uyandım ve yine eski yoldan yürüdüm.
Çin Atasözü

Hayatınızda bir şeyleri değiştirmek istediğiniz çok olmuştur değil mi? Bunların bir listesini yaptınız mı? Yeni yıl yaklaşırken yıl sonunda yapılan listeler var ya, işte ondan bahsediyorum: Sağlıklı beslenmek, 5 kilo vermek, düzenli spor yapmak, hobilere vakit ayırmak, tiyatroya gitmek, stresten uzak durmak, sigarayı bırakmak...

Bir koca yılı devirmeye az kalmışken, kendi listenize baktığınızda burada yazdıklarınızdan kaçını içselleştirdiğinizi ve sizin olduğunu fark ettiniz. Kendinizi bu konuda başarılı sayabilir misiniz?

Yaptıklarınız için sizi tebrik ederim. Ama ben sizlerle yapamadıklarınızı konuşmak istiyorum. Her yıl listenizde yazan ama bir türlü gerçekleşemeyenler hakkında konuşmak istiyorum.

Dönme dolabı bilirsiniz, sürekli döner durur ve hep aynı yere gelir.

Biz de bazen yaşadığımız olaylar karşısında aynı döngüleri yaşarız. Döner dururuz ama döndüğümüzün farkında değilizdir.

Hayatımıza giren insanlar bile bu dönme dolabın parçasıdır. Hep serseri erkekleri hayatınıza çektiğinizi, ciddi bir ilişkinizin olmadığını düşünmüşsünüzdür, değil mi? Sonra şaşırarak fark edersiniz ki sizinleyken hep sorunlu olan erkek arkadaşınız sizden ayrıldıktan sonra mükemmel ilişkiler yaşar.

Ya da bir işte yaşadığınız sıkıntılar yüzünden iş değiştirirsiniz ama bir süre sonra yeni iş yerinizde de aynı sıkıntıları yaşamaya başlarsınız.
Ne oluyor? Siz dev bir mıknatıssınız ve istemediğiniz her şeyi üzerinize mi çekiyorsunuz?

Dev mıknatıs bana istediklerimi getirir misin?

Sürekli yaşadığınız benzer deneyimler olduğunda kendinize sormanız gereken “ burada fark etmem gereken nedir? “ olmalıdır. Döngüler bizim istemeden sürekli yaşadıklarımızdır. Döngülerinizi fark etmek ve bunlardan kurtulmak için öncelikle kendinize yaşadıklarınızın sizin tercihleriniz olup olmadığını sorun. İsteğiniz dışında olan her şey döngünüzün bir parçasıdır.

Döngülerimizi ise alışkanlıklarımızla besleriz. Döngülerinizden kurtulmak için o zaman öncelikle düşüncelerinizi değiştirmeniz gerekiyor.

Düşünce nedir?

Düşünce dediğimiz şey yoğunlaştırılmış enerji partikülleri yani parçalarıdır. Hepimiz günde 50 veya 60 bin kadar düşünce üretiriz. Bu düşüncelerin çoğunun da farkında olmadığımızı da söyleyebiliriz, değil mi? O zaman bu düşüncelerin kontrolü de bizim alışkanlıklarımızdadır. Alışkanlıklarımızın ana merkezi yani bilinçaltımızdan otomatik olarak oluşan bu düşünceler, bizim yaşadıklarımızı oluşturur. Dikkat edilmesi gereken nokta yaşamınızda yer almasını istediğimiz her şeye düşüncelerinizle şekil verebilecek olmamızdır. Evrende benzer enerjiler birbirini çeker. Ne düşünüyorsanız sonunda o düşündüklerinizle karşılaşırsınız.

Gene bir örnek üzerinden gidecek olursak: Erkek arkadaşımızın bizi kıskandığını düşünmemiz, bir süre sonra onun bizi kısıtlaması, kıyafetlerimize karışması anlamına gelir. Erkek arkadaşımızın bizi kıskandığını düşünmek bizim düşünce alışkanlığımızdır. Düşüncenin sonunda oluşan kıskanan erkeklerle beraber olmaksa bizim döngümüzdür.

Döngülerden nasıl kurtuluruz? Yani dev mıknatısımızın bize istediklerimizi getirmesi için ne yapmalıyız?

Döngülerden çıkmak için öncelikle yeni düşüncelere açık olmalıyız. Sürekli aynı şeyleri düşünerek, farklı şeyler oluşturamayız.
Kısa bir liste yapacak olursak;

1-Her gün hayatınıza yeni bir şeyler katın,
2-Farklı tatlar, farklı hisler içinde uyanın.
3-Sürdüğünüz kokuda, yaptığınız makyajda farklılık olsun.
4- İşe gittiğiniz yolu değiştirin.
5- Daha önce dinlemediğiniz tarz bir müzik dinleyin.
6- Uzun zamandır, görmediğiniz bir arkadaşınızla buluşun, onunla farklı konulardan bahsedin…

Çin atasözünün dediği gibi her gün yeni yollardan yürüdüğünüzü düşler ama sıra uygulamaya geldiğinde gene eski bildiğiniz yoldan yürürseniz, döngülerinizden kurtulamazsınız.

Yeniliğin size kattıklarından biri de size hissettirdiği farklılık duygusudur.
İçinizde hissettiğiniz o farklılık duygusu sizi tazeleyecek, zinde tutacaktır. Her an kendinizi taşıdığınız yeni zeminlerde başka duygular hissedeceksiniz. Bu şekilde de aynılığı bir tarafa bırakıp, monotonluktan, bildik duygulardan kurtulacaksınız.

Unutmayın ki yeni döngüler yaratabilmek için an’da olmaya, an’da kalabilmek için de tazelenmeye, yeni olmaya ihtiyacınız var.

Dönme dolaptan inip, özgürce kırlarda koşmanız dileğiyle,
Images

Yolu sakinlikle buluruz. Sakinlik pasiflik değildir


En Cesur sporları yapan, rekor kırmak ya da bir şeyi başarmak için akıl almaz şeyleri yapan insanları televizyonda ya da canlı olarak izlerken biz nefeslerimizi tutarız. Ama onların son derece sakin olduklarını görürüz.
Cesaret içimizde heyecan yaratır ama davranışlarımızda sakin olmayı gerektirir.
Yolu sakinlikle buluruz. Sakinlik pasiflik değildir. Cesaret zaten pasifliğin olduğu yerde bulunamaz. Çoğu zaman cesur adımlar, sakin sabrı gerektiren anları içerir.
Sakinlikte enerji vardır. Gerektiğinde durup bekleme hali hamilelik gibidir. Bu beklemenin (Sabır) içinde yeni bir şeyin gelişip büyüdüğünün sezgisi vardır. Sabırda bir şeylere “ katlanma durumu” yoktur. Mucize beklentisi yoktur. Bir şeylere takılıp kalmak hali yoktur. Sakinlik, elinden gelen herşeyi yaptıktan sonra her şeyin kendi akışı içinde olacağını bilme duygusudur.

 Karmaşanın ortasında sakin olabilmek ile bir şeyde takılıp kalmak arasında ki fark nedir?
Sakinlik ve Pasiflik Arasındaki Farklar :

SAKİNLİK                                     PASİFLİK
Enerji Akar                                  Enerji Tıkanır
Odaklanma Vardır                      Dağılma Vardır
Rahatlama hissi yaratır              Daralma Hissi Yaratır
Olana Katılımcıdır                      Olana Seyircidir
Olanı Kabul Eder                       Olanı Yadsır
Harekete geçmeye hazırdır.      Tutulmuştur
Çözüm Odaklıdır                       Korku Odaklıdır

Hem Cesaretin heyecanını , hem de sakinliği yüreğinde aynı anda taşımak, gündoğumu ile batımı arasında yaşamak gibidir; İkisinin de güzelliğini bilerek.
İkisini uzlaştırmayı ve dengelemeyi bildiğimizde zıtlar birbirini güçlendirir ve huzur içinde birlikte olur.

Nil Gün